Personel servisinde yaralanan memur çocuğuna tazminat ödenir mi?
Danıştay 10. Dairesi, Kamu görevlisi olmayan, ancak kamu görevlisine yakınlığı nedeniyle ve kamu görevinin etkisiyle zarar gören kişilerin uğradıkları zararların risk sorumluluğu çerçevesinde idarece tazmini gerektiğine hükmetti.

Olay
Uyuşmazlıkta, terör eyleminin, kamu görevlilerini taşıyan personel servis aracına yöneltildiği, davacı küçüğün de annesinin ifa ettiği kamu görevi vesilesiyle gittiği askeri kreş çıkışı, yine annesinin görevi sayesinde kullandığı personel servisine annesiyle birlikte bindiği sırada bahse konu terör eylemine maruz kaldığı anlaşılmaktadır.
Mevzuat ne diyor?
Kusursuz sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları
özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur
sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla
idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik
bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği
tazminle yükümlüdür. Bu bağlamda, kamu görevlilerinin görevini yaparken, görevi
nedeniyle uğramış olduğu zararların da kusursuz sorumluluk (risk) ilkesi uyarınca
tazmini gerektiği kuşkusuzdur.
Bunun yanında, kamu görevlilerinin yakınlarının, kamu görevinin neden ve tesiriyle
uğramış oldukları zararların da kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca karşılanması
hakkaniyet ve nesafet ilkelerinin bir gereğidir. Örnek vermek gerekirse, bir
hemşireye görevi sırasında bulaşan AIDS virüsünün ondan eşine geçmesi, hamile
bir doktorun görevi sırasında kaptığı bulaşıcı hastalığın bebeğine de geçerek
bebekte kalıcı sakatlığa neden olması gibi hallerde, kamu görevlisi olmayan,
ancak kamu görevlisine yakınlığı nedeniyle ve kamu görevinin etkisiyle zarar
gören kişilerin uğradıkları bu zararların da idarece risk sorumluluğu çerçevesinde
tazmini gerekmektedir.
Dolayısıyla davacı küçüğün, kamu görevlilerine yönelik gerçekleştirilen terör saldırısında, annesinin ifa ettiği kamu görevinin neden ve tesiriyle zarara uğradığı, bir başka ifadeyle sadece kamu görevlisinin yakını olması nedeniyle terör eyleminin hedefi haline gelerek zarar gördüğü açık olup, bu zararının kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmini gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
T.C.
DANIŞTAY
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2021/1050
Karar No: 2023/1239
İSTEMLERİN KONUSU:
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin 13/10/2020 tarih ve E:2020/774,
K:2020/1793 sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen
incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava Konusu İstem: Davacılar tarafından, 17/02/2016 tarihinde, Ankara ili, Çankaya
ilçesi, . semti, . Sokakta gerçekleştirilen terör saldırısı sonucunda .'in yaralanmasında
idarenin sorumluluğunun bulunduğundan bahisle, uğranıldığı ileri sürülen zararlara
karşılık. için 1.000,00 TL (miktar artırımı ile 3.986.638,51 TL) maddi, 800.000,00
TL manevi, annesi. Ve babası .'in her biri için ise ayrı ayrı 100.000,00 TL
manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Ankara 15. İdare Mahkemesinin 08/01/2020 tarih ve E:2016/4620, K:2020/3 sayılı
kararıyla; davanın kısmen kabulü, kısmen reddi ile davacı .'in olay nedeniyle
uğradığı maddi zarara karşılık 1.528.587,09 TL'si iş göremezlik tazminatı, 2.260.247,08
TL'si ise bakıcı gideri olmak üzere toplam 3.788.834,17 TL (Kararın gerekçe
kısmında sehven 3.986.638,31 TL olarak belirtilmiştir.) maddi tazminatın, 1.000,00
TL'sinin idareye başvuru tarihi olan 23/08/2016 tarihinden itibaren, 3.787.834,17
TL'sinin ise miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere tebliğ edildiği 16/12/2019
tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte .'e ödenmesine, olay
nedeniyle uğradıkları manevi zarara karşılık. İçin 20.000,00 TL, babası ve annesi
için ayrı ayrı 5.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL manevi tazminatın
idareye başvuru tarihi olan 23/08/2016 tarihinden itibaren işletilecek yasal
faiziyle birlikte davalı idarelerce davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi
tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi Kararının Özeti:
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesince; İdare Mahkemesi kararının
davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin
kısmına yönelik tarafların istinaf istemlerinin reddine, İdare Mahkemesi kararının
.'in maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmına yönelik davalı idarelerin
istinaf istemlerinin kısmen kabulü, kısmen reddi ile kararın .'in maddi tazminat
isteminin kabulüne ilişkin kısmının kaldırılmasına, yeniden yaptırılan bilirkişi
incelemesi neticesinde düzenlenen hesap bilirkişi raporu hükme esas alınarak,
raporda işgücü kaybı tazminatı olarak belirtilen 1.462.578,00 TL ve bakıcı gideri
olarak belirtilen 126.524,00 TL olmak üzere toplam 1.589.102,00 TL'nin 1.000,00
TL'sinin idareye başvuru tarihi olan 23/08/2016 tarihinden, 1.588.102,00 TL'sinin
ise miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere tebliğ edildiği 16/12/2019
tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarelerce davacı
.'e ödenmesine, olay tarihinden raporun ilişkin olduğu takvim yılının sonuna
kadar olan kısım için (17/02/2016-31/12/2020) 126.524,00 TL tazminatın davalı
idarelerce davacı. E ödenmesine, daha sonraki yıllar için yapılacak bakıcı gideri
tazminatı hesaplamasının ilgili yıldaki brüt asgari ücret üzerinden ve ağır
engelli kişinin yaşadığı belgelendirilmek kaydıyla her takvim yılının başında
peşin olarak davacı .'e ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI:
Davacılar tarafından, olayda hizmet kusuru bulunduğu, bakıcı giderinin toplu
olarak ödenmesi gerektiği, hükmedilen manevi tazminat tutarlarının yetersiz
olduğu iddialarıyla Bölge İdare Mahkemesi kararının aleyhlerine olan kısımlarının
bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, zarara neden olan eylemin idarenin kusur
veya kusursuz sorumluluğunu doğuracak bir eylem olmayıp terör eylemi olduğu,
hükmedilen manevi tazminat tutarlarının yüksek olduğu, manevi tazminata faiz
işletilmesinin hatalı olduğu iddialarıyla Bölge İdare Mahkemesi kararının aleyhlerine
olan kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı Ankara Valiliği tarafından, olayın meydana gelmesinde idarelerinin hizmet
kusurunun bulunmadığı, 5233 sayılı Kanun'da manevi tazminata yer verilmediği,
hükmedilen manevi tazminat tutarlarının yüksek olduğu, harçtan muaf olduklarından
idareleri aleyhine harca hükmedilemeyeceği iddialarıyla Bölge İdare Mahkemesi
kararının aleyhlerine olan kısımlarının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN SAVUNMALARI:
Davalı Ankara Valiliği ve davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, davacıların
temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ:
Temyize konu kararın, kısmen onanması, kısmen bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten
ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Dosya kapsamındaki bilgiler ile davacıların aynı olaydan dolayı. 3713 sayılı
ve 2330 sayılı Kanun hükümlerine göre emekli aylığı bağlanması yönündeki taleplerinin
reddine ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 13/01/2017 tarihli işleminin iptali
istemiyle Ankara 2. İdare Mahkemesinde (E:2017/737) açtığı davadaki bilgi ve
belgelerin birlikte incelenmesinden; olay tarihinde yaklaşık 5 yaşında olan
küçük .'in annesi .'in, Genelkurmay Başkanlığı'nda sivil memur olarak görev
yaptığı ve bu görevi dolayısıyla kızı .'in aynı kampüs içinde. Sokak'ta bulunan
MSB Merkez Kreş ve Gündüz Bakımevine devam ettiği, işe gidiş ve eve dönüşlerde
askeri kreşe giden kızıyla birlikte personele tahsisli servis aracını kullandıkları,
olay günü de iş çıkışı kreşten kızını alarak birlikte eve dönmek için. Numaralı
Eryaman istikametine hareket eden askeri servis aracına bindikleri, saat 18.30
sıralarında servis aracının kırmızı ışıkta beklediği esnada yakınlarında bulunan.
Plakalı bomba yüklü aracın patlatılması şeklinde gerçekleştirilen terör saldırısı
sonucunda davacı küçüğün yaralandığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin eylem ve
işlemlerinden doğan zararı Ödemekle yükümlü olduğu İdare, kural olarak yürüttüğü
kamu hizmetiyle nedensellik bağı Kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup;
idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde,
hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Kusursuz sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları
özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur
sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla
idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik
bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği
tazminle yükümlüdür. Bu bağlamda, kamu görevlilerinin görevini yaparken, görevi
nedeniyle uğramış olduğu zararların da kusursuz sorumluluk (risk) ilkesi uyarınca
tazmini gerektiği kuşkusuzdur.
Bunun yanında, kamu görevlilerinin yakınlarının, kamu görevinin neden ve tesiriyle
uğramış oldukları zararların da kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca karşılanması
hakkaniyet ve nesafet ilkelerinin bir gereğidir. Örnek vermek gerekirse, bir
hemşireye görevi sırasında bulaşan AIDS virüsünün ondan eşine geçmesi, hamile
bir doktorun görevi sırasında kaptığı bulaşıcı hastalığın bebeğine de geçerek
bebekte kalıcı sakatlığa neden olması gibi hallerde, kamu görevlisi olmayan,
ancak kamu görevlisine yakınlığı nedeniyle ve kamu görevinin etkisiyle zarar
gören kişilerin uğradıkları bu zararların da idarece risk sorumluluğu çerçevesinde
tazmini gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A. Temyize Konu Kararın, İdare Mahkemesi Kararının Davacıların Manevi Tazminat
İstemlerinin Kabulüne İlişkin Kısmı ile Davacı .'in Bakıcı Giderine Yönelik
Maddi Tazminat İsteminin Kısmen Kabulüne İlişkin Kısmına Yönelik Davalı İdarelerce
Yapılan İstinaf Başvurularının Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin
varlığı halinde mümkündür.
Uyuşmazlıkta, terör eyleminin, kamu görevlilerini taşıyan personel servis aracına
yöneltildiği, davacı küçüğün de annesinin ifa ettiği kamu görevi vesilesiyle
gittiği askeri kreş çıkışı, yine annesinin görevi sayesinde kullandığı personel
servisine annesiyle birlikte bindiği sırada bahse konu terör eylemine maruz
kaldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacı küçüğün, kamu görevlilerine yönelik
gerçekleştirilen terör saldırısında, annesinin ifa ettiği kamu görevinin neden
ve tesiriyle zarara uğradığı, bir başka ifadeyle sadece kamu görevlisinin yakını
olması nedeniyle terör eyleminin hedefi haline gelerek zarar gördüğü açık olup,
bu zararının kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmini gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Bu nedenle, temyizen incelenen kararın belirtilen kısımları usul ve hukuka uygun
olup, davalı idarelerin dilekçelerinde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
B. Temyize Konu Kararın, İdare Mahkemesi Kararının Davacıların Manevi Tazminat
İstemlerinin Reddine İlişkin Kısmına Yönelik Davacılar Tarafından Yapılan İstinaf
Başvurusunun Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Manevi zarar; kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün
ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin
rencide edilmesini, ölüm veya uğranılan diğer cismani zarar nedeniyle duyulan
acı ve ıstırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü
üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmektedir. Kendisinin veya yakınlarının uğradığı
tecavüz, saldırı veya meydana gelen bir ölüm olayı sonucunda; fiziki veya manevi
acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden
zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.
Manevi tazminat, kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik
bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama
sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin
aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz
kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa hafifletmeyi
amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın ve tam yargı davalarında
takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın ağırlığını ortaya koyacak,
hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir
daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı bir miktarda olması
gerekmektedir.
Bakılan uyuşmazlıkta, küçük .'nine olay nedeniyle %100 oranında engelli hale
geldiği ve ömür boyu başkasının bakımına muhtaç olduğu dikkate alındığında,
. için hükmedilen 20.000,00 TL ile anne ve babası için hükmedilen 5.000,00 TL'lik
manevi tazminat tutarlarının, yukarıda izah edilen nedenlerle Dairemiz içtihatlarına
göre yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, Bölge İdare Mahkemesince, manevi tazminatın amaç ve niteliği de
dikkate alınarak davacıların manevi tazminat istemleri hakkında yeniden belirleme
yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
C. Temyize Konu Kararın, Davacıların Maddi Tazminat İstemlerinin Efor Kaybı
Zararına İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Tazminat hukukunda, çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla,
kişinin kalıcı sakatlığı nedeniyle uğramış olduğu beden gücü kaybına bağlı olarak
gelirinde ve dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi
"güç (gayret) kaybı tazminatı" olarak adlandırılan tazminatın ödenmesi
gerektiği kabul edilmiştir. Beden gücü kaybına uğrayan kişinin günlük yaşamını
ve/veya çalışma hayatını sürdürebilmesi için zarardan önceki durumuna ve diğer
kişilere göre daha fazla bir güç (gayret) sarf ettiği gerçeğinden hareket edilerek
zararı, bir anlamda, bu "fazladan sarf edilen gücün" oluşturduğu esası
benimsenmiştir. Bu doğrultuda, idari faaliyetlerin neden ve etkisiyle kamu görevlilerinin
veya diğer kişilerin güç (gayret) kaybına dayanan maddi zararının idare hukukunun
ilke ve kuralları uyarınca idarece tazmin edilmesi gerektiği hususunda bir duraksama
bulunmamaktadır.
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin
mal varlığının (patronanın) aktifinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan
zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan toplam
zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak
için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması
nedeniyle elde edeceği gelirde ve gücünde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir.
Hükme esas alınan 14/09/2020 tarihli bilirkişi raporunda; (davacı. Olay tarihinde
5 yaşındadır.) 5-18 yaş aralığındaki dönem için. Lehine henüz küçük olması nedeniyle
gelir getirici bir işte çalışmadığından bahisle "gayret kaybı zararı"
hesabı yapılmadığı, yasal emeklilik yaşı olarak Yargıtay tarafından içtihadın
belirlenen 60 yaş yerine 65 yaşın esas alındığı, öte yandan 5233 sayılı Kanun'un
Ek 1. maddesi hükmü uyarıca bağlanan aylıkların peşin sermaye değerinin tamamının
değil, rücuysa tabi olamaması nedeniyle yarısının hesaplanan tazminattan yarar
olarak düşüldüğü görülmektedir.
Efor kaybı zararı, kişinin gelirinde herhangi bir azalma olmaksızın bedensel
gücünde oluşan kalıcı kayba bağlı olarak, günlük aktivitelerini ve/veya çalışma
hayatını eskisine ve emsallerine nazaran daha fazla gayret sarf ederek sürdürmesinden
kaynaklanmaktadır. Bu haliyle gelir kaybından bağımsız oluşan bir maddi zarar
kalemi olduğundan, kalıcı/sürekli sakatlığa uğrayan 0-18 yaş arasındaki küçüklere,
zarara uğradıkları tarihten itibaren muhtemel ömürlerinin sonuna kadar gayret
kaybı tazminatı ödenmesi gerektiği Dairemiz içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Buna göre, zararın doğduğu tarihten davacı .'in 18 yaşını dolduracağı tarihe
kadar olan dönem bakımından, o tarihlerde yürürlükte olan asgari geçim indirimi
hariç net asgari ücretler dikkate alınmalı, bu şekilde belirlenecek miktara,
5-12 yaş arası işlemiş dönem için ıskontoya tabi tutulmaksızın, 12-18 yaş arası
işleyecek dönem için ise progresif rant yöntemi (%10 artırma, %10 iskonto) tatbik
edilerek kalıcı iş gücü kaybı oranı (%100) uygulanmalıdır. Bu dönem (5-18 yaş
dönemi) için esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil, ekonomik
bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığı olduğundan,
ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin
ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı bu döneme ilişkin zararın hesaplanmasında
dikkate alınamayacağı açıktır.
Yine davacı küçüğün ileride asgari ücretle bir işte çalışacağı kabul edildiğinden,
aktif dönem sonu - pasif dönem başlangıcına, Yargıtay tarafından 5510 sayılı
Kanun'a istinaden belirlenen 60 yaşın ikmalinin esas alınması gerekmekte olup,
65 yaşı esas alan bilirkişi raporunda bu yönden de hesaplama ilke ve kurallarına
uygunluk görülmemektedir.
Bu durumda, zararın doğduğu tarih ile 18 yaşını doldurduğu tarih arasındaki
dönem için yukarıda belirtilen temel ilkelere uygun şekilde ve aktif dönem sonu-pasif
dönem başlangıcı olarak 60 yaşın esas alınması suretiyle davacı .'in iş gücü
kaybı (efor) nedeniyle uğradığı zarara karşılık maddi tazminatının hesaplanarak
ödenmesine karar verilmesi gerekirken, hükme esas alınamayacak nitelikteki bilirkişi
raporu doğrultusunda bu dönem için iş gücü (efor) kaybı tazminatına hükmedilmemesi
yönünden temyize konu kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Ayrıca, 5233 sayılı Kanun'un Ek 1. maddesi hükmü uyarıca davacıya bağlanan aylıkların
rücuya tabi olup olmamasına bakılmaksızın ifa (zararın giderimi) amacı taşıdığı
dikkate alınarak aylıkların peşin sermaye değerinin tamamının olay sebebiyle
sağlanan "yarar" olarak kabul edilip hesaplanan zarar tutarından düşülmesi
gerekmektedir.
Öte yandan; Bölge İdare Mahkemesince, işbu kısmen bozma kararı üzerine yeniden
yapılacak yargılamada, davacı tarafından maddi tazminat yönünden kararın yalnızca
bakıcı giderine ilişkin kısmının temyiz edildiği gözetilerek, aleyhe bozma yasağı
gereği iş gücü (efor) kaybı için azami 1.462.578,00 TL ile sınırlı olarak maddi
tazminata hükmedilebileceği açıktır. Yine Mahkemece, bozma üzerine verilecek
kararda, davacı .'in maddi tazminat isteminin (temyize konu kararda olduğu gibi)
tamamen kabulüne değil, davacının ilk derece mahkemesinde miktar artırım dilekçesiyle
talep ettiği maddi tazminat tutarını 3.986.638,51 TL'ye yükselttiği dikkate
alınarak fazlaya ilişkin kısım yönünden reddine karar verilmesi gerektiği de
tabiidir. Ayrıca, davacının dava dilekçesindeki ilk talebini aşacak tutarda
maddi tazminata hükmedilmesi durumunda, hükmedilecek maddi tazminata işletilecek
yasal faizin başlangıcı yönünden, dava açılırken talep edilen maddi tazminat
miktarı ile miktar artırım dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat miktarı
yönünden ayrım yapılmayarak her iki tutarın toplamına "idareye başvuru
tarihinden" itibaren yasal faiz işletilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE,
2. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin
13/10/2020 tarih ve E:2020/774, K:2020/1793 sayılı temyize konu kararının;
A. Davacıların manevi tazminat istemlerinin kabulüne ilişkin kısımlar ile davacı
.'in bakıcı giderine yönelik maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin
kısmının ONANMASINA,
B. Davacıların manevi tazminat istemlerinin reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
C. Davacı .'in maddi tazminat isteminin efor kaybı zararına ilişkin kısmının
BOZULMASINA,
3. Bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Ankara
Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 14/03/2023 tarihinde
oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.