Meslekten Çıkarma Cezası İptal Edilen Hakimin Tazminat Talebine Ret
Danıştay 5. Dairesi, yargı mensubu olarak görev yapmakta iken meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılan ve bu ceza verilmeden önce emekliye ayrılan davacının, söz konusu meslekten çıkarma cezasının kaldırılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin yargı kararıyla iptali üzerine, emeklilik tarihi ile meslekten çıkarma cezasının kaldırıldığı tarih arasındaki dönemde avukatlık yapamadığı iddiasıyla ödenmesini istediği maddi tazminatın, somut olarak gerçekleşmiş ve kanıtlanabilir nitelikte bir zarara dayanmayıp muhtemel zarar niteliğinde olduğu gerekçesi ile reddine karar verdi.

Ayrıca tesis edildiği tarih itibarıyla yargı yolu kapalı olan meslekten çıkarma cezası nedeniyle belirli bir süre avukatlık yapamamış olmasının davacının manevi durumunda bir sarsıntıya yol açmasının ya da manevi bir zararına sebebiyet vermesinin mümkün olmadığı ve idarenin her hukuka aykırı işleminin manevi tazminat ödenmesi sonucunu doğurmayacağı; bu nedenle davacının meslekten çıkarma cezası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın reddi gerektiğini belirtti.
İdari işlemin iptali her zaman hizmet kusuru olduğu anlamına gelmez
Bir idari işlemin mevzuata ve hukuka aykırılığı, kural olarak hizmet kusuru sayılmakta ise de; her aykırılığın tazminat sorumluluğunu gerektirmeyeceği de idare hukuku ilkelerindendir. Bir işlemin herhangi bir yönden mevzuata ve hukuka aykırı görülerek iptal edilmiş olması, hizmet kusurunun varlığını kabule yetmez. Hizmet kusurunun oluşabilmesi için, saptanan yanlışlık ve aykırılığın, hizmetin iyi kurulmadığını, düzenli işlemediğini gösterecek derecede ağır ve belirgin olması gerekir.
Yargı yolu kapalı idari işlemler nedeniyle manevi tazminat istenemez
Öğretide de kabul edildiği üzere manevi tazminat, malvarlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın niteliğine göre ilgilinin uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
Buna göre, davacının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yargı yolu kapalı olan meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmış olması nedeniyle, belirli bir süre avukatlık yapamamış olmasının davacının manevi durumunda bir sarsıntıya yol açması ya da manevi bir zararına sebebiyet vermesi mümkün olmadığından ve idarenin her hukuka aykırı işleminin manevi tazminat ödenmesi sonucunu doğurmayacağından davacı hakkında gerçekleştirilen uygulamaların yukarıda yer verilen manevi tazminata ilişkin unsurları oluşturmadığı görüldüğünden, davacının manevi tazminata ilişkin istemi yerinde görülmemiştir.
T.C.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 2022/2939
Karar No: 2022/7694
DAVANIN KONUSU:
Bolu Hakimi olarak görev yapmakta iken 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 69. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 20/06/2005 tarih ve 2005/149 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu kararıyla meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılan müvekkilinin söz konusu meslekten çıkarma cezasının kaldırılması talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 14/01/2011 tarih ve 144 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada Danıştay Beşinci Dairesince verilen 21/11/2019 tarih ve E:2018/1793, K:2019/6182 sayılı iptal kararının kesinleşmesi üzerine, söz konusu meslekten çıkarma cezası nedeniyle uğranıldığı iddia edilen 50.000,00-TL belirsiz maddi zararın ve 500.000,00-TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI:
Davacı tarafından meslekten çıkarılmasına dair kararın savunma hakkı tanınmadan tesis edildiği, meslekten çıkarılmasına dair kararla birlikte avukatlık yapabilme hakkının elinden alındığı, bu nedenle maddi ve manevi anlamda zarara uğradığı, meslekten çıkarılmasına dair kararın hukuka aykırı olarak tesis edildiğinin mahkeme kararıyla ortaya konulduğu, davacının şerefinin, haysiyetinin, ticari itibarının, özel hayat alanının, aile hayatının, sosyal ve duygusal kişilik haklarının ihlal edildiği ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI:
Davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğu, 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun geçici 3. maddesinin geleceğe etkili sonuçlar doğurduğu, davalı idare tarafından mağduriyetin keyfi olarak uzatıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığı nitekim yasa koyucu tarafından tanınan hakların kullanıldığı, tazminata hükmedilebilmesi için gerekli koşullar gerçekleşmediğinden idarenin tazminat sorumluluğu bulunmadığı, bununla birlikte davacı meslekten çıkarma kararından önce emekliye ayrıldığından herhangi bir zarardan söz edilemeyeceği ve bu nedenle uygun illiyet bağı unsurunun gerçekleşmediği, davacı tarafından maddi tazminat istemine dair herhangi bir bilgi ve belgenin dava dosyasına sunulmadığı, olayda ağır hizmet kusuru unsurunun gerçekleşmediğinden idarenin tazmin zorunluluğunun bulunmadığı, belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ:
Davacının maddi tazminat isteminin muhtemel zarar niteliğinde olduğu, somut ve kanıtlanabilir bir zararın ortaya konulamadığı anlaşıldığından, bu isteme yönelik talebin reddi; manevi tazminat ödenmesine yönelik isteme ilişkin olarak davacının duyduğu elem ve ızdırabın kısmen de olsa giderilmesini temin amacıyla 50.000,00 TL'lik kısmının kabul edilmesi, fazlaya ilişkin istemin ise reddedilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI DÜŞÜNCESİ:
Dava, 15/08/2004 tarihinde kendi isteğiyle emekliye ayrılan ve 20/06/2005 tarih ve 149 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu kararıyla, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 69. maddesinin 2. fıkrası uyarınca meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılan davacının söz konusu meslekten çıkarma cezasının 6087 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi uyarınca kaldırılması talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 14/01/2011 tarih ve 144 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada Danıştay Beşinci Dairesince verilen 21/11/2019 tarih ve E:2018/1793, K:2019/6182 sayılı iptal kararının kesinleşmesi üzerine, söz konusu meslekten çıkarma cezası nedeniyle emekli olduğu tarihten cezanın kaldırıldığı tarihe kadar uğradığı 50.000,00-TL belirsiz maddi zararın ve 500.000,00-TL manevi zararın yasal faizin tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun "Hakkında Meslekten Çıkarma Kararı Verilmiş Olanların Durumu" başlıklı geçici 3. Maddesinde; "(1) 2461 sayılı Kanun ile kurulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hakim ve savcıların, bu cezanın kaldırılması için idari dava açmadan önce, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde Kurula başvurmaları gerekir.
(2)Genel Kurul, usulüne uygun yapılan başvurular üzerine, dosya üzerinden yapacağı inceleme sonunda, talep halinde, başvuranın bizzat veya vekili aracılığıyla yazılı ya da sözlü savunmasını da almak suretiyle, başvurunun kabulüne veya reddine karar verir.
(3)Başvurunun kabulü halinde;
a)Önceki kararın kaldırılmasına,
b)Hakimlik ve savcılık mesleğine kabulde aranan niteliklerin kaybedilmemiş olması şartıyla ilgilinin hakimlik ve savcılık mesleğine tekrar atanmasına,
c)Önceden verilmiş olan meslekten çıkarma cezasına konu eylem sebebiyle başka bir disiplin cezası verilmesine gerek gördüğünde eyleme uyan disiplin cezasına,
karar verir.
(4)İkinci ve üçüncü fıkralar uyarınca verilen kararlara karşı, Başkan veya ilgili, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde, Genel Kuruldan yeniden inceleme talebinde bulunabilirler. Yeniden inceleme talebi üzerine verilen kararlar kesindir.
(5)İkinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine ilişkin kesinleşen kararların iptali talebiyle ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'a başvurulabilir. Bu dava, acele işlerden sayılır. Üçüncü fıkra uyarınca verilen kararlar yargı denetimi dışındadır." hükmüne yer verilmiştir.
İdari işlem, idari makamların, kamu gücünü kullanarak tesis ettikleri ve bireyler hakkında tek taraflı hukuki sonuç doğuran işlemlerdir. Bir idari işlemin, işlemi yapan idarece sona erdirilmesi; geri alma, kaldırma, değiştirme ve düzeltme gibi farklı şekilde gerçekleşebilir. Kaldırma, idarece tesis edilen bir idari işlemin, yine idarenin alacağı bir kararla -yetkide paralellik ilkesi uyarınca- geleceğe yönelik olarak uygulanmasına son verilmesidir. Kaldırma işlemi hukuka aykırı işlemlere ilişkin olabileceği gibi hukuka uygun işlemlere ilişkin de olabilir ve geri alma işleminden farklı olarak geleceğe yönelik olarak sonuç doğurur. Geri alma işlemi ise; sadece hukuka aykırı işlemler açısından söz konusudur ve işlemin geri alınmasıyla birlikte işlem hiç gerçekleşmemiş gibi ilk tesis edildiği tarihten itibaren ortadan kalkar, başka bir ifadeyle geçmişe yönelik sonuç doğurur. Hukuki kapsam ve sonuç itibariyle kaldırma, geri almadan farklıdır. Zira geri alma sonuç olarak geriye yürür olmasına karşılık kaldırmanın sonucu gelecek için hüküm ifade etmektedir.
İdarenin, kural olarak bir hizmetin niteliğini dikkate alarak koşulları her zaman değiştirip, yeni koşullar getirebileceğinde ve daha önceki düzenlemeler ile yaratılmış olan hukuki durumları, ileriye yönelik olarak yürürlükten kaldırma yetkisine sahip bulunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bu kapsamda idareler kamu görevlilerinin statülerine ilişkin yeni kurallar koyabilir ya da var olan kuralları değiştirebilirler.
Bu doğrultuda, 18/12/2010 tarih ve 27789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun Geçici 3. maddesi hükmü ile 2461 sayılı Kanun ile kurulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hakim ve savcıların, bu cezanın kaldırılması için idari dava açmadan önce, 6087 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde Kurula başvurmaları gerektiği belirtilerek ve başvurunun kabulü halinde önceki kararın kaldırılmasına karar verileceği düzenlenmiştir.
Olayda, hakim olarak görev yapmakta iken 15/08/2004 tarihinde kendi isteğiyle emekliye ayrılan ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 20/06/2005 tarih ve 2005/149 sayılı kararıyla meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılan davacı tarafından, 6087 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarma cezasının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 14/04/2011 tarih E:2011/39 K:2011/144 sayılı
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurul kararının iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Beşinci Dairesince verilen 21/11/2019 tarih ve E:2018/1793, K:2019/6182 sayılı iptal kararının kesinleşmesi üzerine, söz konusu meslekten çıkarma cezası nedeniyle emekli olduğu tarihten cezanın kaldırıldığı tarihe kadar avukatlık yapamaması nedeniyle uğradığı 50.000,00-TL belirsiz maddi zararın ve 500.000,00-TL manevi zararın yasal faiziyle tazminine karar verilmesi istenilmektedir.
Bakılmakta olan davada, davacı tarafından 6087 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarma cezasının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, verilen iptal kararı üzerine hakkındaki meslekten çıkarma cezasının kaldırılmasına yönelik işlemin nitelik itibariyle bir kaldırma işlemi olarak kabulü gerektiğinden, tesis edildiği tarihten itibaren sonuç doğuracağı ve davacı hakkında yalnızca ileriye yönelik olarak uygulanabileceği gibi bu tarihten sonrası da iptal kararının kapsamı dışında kalan parasal hak talebini içerdiğinden yasal ve hukuki dayanağı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, duruşma için taraflara önceden bildirilen 26/10/2022 tarihinde, davacı vekilleri Av. . ve Av. . ile davalı idare vekili Av. .'ın geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı, gelen taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde görülmedi ve işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Davacının; Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı dönemde, hakkında yapılan soruşturma neticesinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 08/03/2004 tarih ve 58 sayılı kararıyla, 2802 sayılı Kanun'un 68/a. maddesi uyarınca yer değiştirme cezası ile cezalandırıldığı, 15/08/2004 tarihinde emekli olduğu, yine farklı iddialara ilişkin olarak hakkında yapılan soruşturma neticesinde, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 20/06/2005 tarih ve 149 sayılı kararıyla, 2802 sayılı Kanun'un 68/a maddesi uyarınca yer değiştirme cezası yerine, daha önce aynı madde kapsamında cezalandırıldığından bahisle aynı Kanun'un 69. maddesi uyarınca meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Davacı tarafından, 18/12/2010 tarih ve 27789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun geçici 3. maddesi uyarınca anılan kararın kaldırılması istemiyle yapılan başvuru Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun 14/04/2011 tarih ve 144 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun anılan kararının iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Beşinci Dairesinin 21/11/2019 tarihli ve E:2018/1793, K:2019/6182 sayılı kararıyla; davacı hakkında Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 20/06/2005 tarih ve 149 sayılı kararıyla 2802 sayılı Kanun'un 68/a. maddesi uyarınca yer değiştirme cezası verilmesine karar verildiği, ancak daha önce kesinleşmiş yer değiştirme cezası bulunduğundan bahisle aynı günlü ve sayılı işlem ile meslekten çıkarma cezası verildiği görülmekte ise de, ikinci yer değiştirme cezasına karşı davacının yeniden inceleme ve itiraz hakları kullandırılmaksızın, dolayısıyla ikinci yer değiştirme cezası kesinleşmeksizin aynı günlü işlem ile verilen meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararda hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle, anılan işlemin iptaline karar verilmiştir.
Dava konusu işlemin iptaline dair karar uyarınca, davacı hakkında verilen meslekten çıkarma kararının Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 01/07/2020 tarih ve 2020/123 sayılı kararı ile kaldırılmasına, ancak davacının meslekten çıkarılmasına dair karardan önce emekliye ayrıldığı anlaşıldığından mesleğe tekrar atanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Öte yandan, dava konusu işlemin iptaline dair kararın davalı idare tarafından temyiz edilmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 08/02/2021 tarihli ve E:2020/3228, K:2021/216 sayılı kararı ile temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan karar düzeltme isteminin ise, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 20/12/2021 tarihli ve E:2021/2173, K:2021/3207 sayılı kararı ile reddedildiği ve dava konusu işlemin iptaline ilişkin kararın böylelikle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bunun üzerine davacı tarafından, yargı kararıyla iptaline karar verilen meslekten çıkarma cezası nedeniyle uğranıldığı iddia edilen 50.000,00-TL belirsiz maddi zararın ve 500.000,00-TL manevi zararın tazminine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmış, "İptal ve tam yargı davaları" başlıklı 12. maddesinde; "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay'a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11'inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır." hükmüne yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Maddi Tazminat İstemi Yönünden:
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile yönetilenler arasında yönetilenler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı zararın idarece tazmin edilmesini sağlayan bir hukuksal kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle yönetilenlerin malvarlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da çoğalma olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Kişilerin malvarlığında iradeleri dışında ortaya çıkan kayıp ve eksilme olarak ifade edilen maddi zarardan, idarenin sorumlu tutulabilmesi için idari işlem nedeniyle meydana gelen zararın gerçekleşmiş olması ya da gerçekleşeceğinin kesin olması gerekmektedir. Bu nedenle gerçekleşmesi olası bulunan zararların idarenin tazmin sorumluluğunu doğurmayacağı açıktır.
İdarenin sorumluluğunun koşullarından birisi olan zararın gerçekleşmiş, kesin ve belli nitelikte olması gerektiği açık olup; henüz doğmamış ve doğması muhtemel zararın idare tarafından tazminine karar verilmesi imkanı bulunmadığından, davacının emeklilik tarihi ile cezanın kaldırılmasına karar verildiği tarih aralığındaki dönemde avukatlık yapamadığından bahisle muhtemel olduğu ileri sürülen ve tasavvur edilen zararın bakılan olayda gerçekleşmemiş olduğu gözetildiğinde, davacının maddi tazminat istemine dayanak yaptığı zararların muhtemel zarar niteliğinde olduğu, somut ve kanıtlanabilir bir maddi zararın ortaya konulmadığı anlaşılmakla, maddi tazminat isteminin reddi gerekmektedir.
Manevi Tazminat İstemi Yönünden:
Olayda, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi Başkanı olarak görev yapmakta iken Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun 20/06/2005 tarih ve 149 sayılı kararıyla meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılan davacı tarafından, 6087 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi kapsamında meslekten çıkarma cezasının kaldırılması talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 14/04/2011 tarih ve 144 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Beşinci Dairesinin 21/11/2019 tarihli ve E:2018/1793, K:2019/6182 sayılı kararıyla, ikinci yer değiştirme cezasına karşı davacının yeniden inceleme ve itiraz hakları kullandırılmaksızın, dolayısıyla ikinci yer değiştirme cezası kesinleşmeksizin aynı günlü işlem ile verilen meslekten çıkarma cezasına ilişkin kararın yeniden incelenmesi talebine karşı yapılan itirazın bu nedenle kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle, anılan işlemin iptaline karar verilmiştir. Danıştay Beşinci Dairesinin anılan kararı üzerine Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun 02/03/2022 tarih ve 2022/619 sayılı kararıyla; davacının, 2802 sayılı Kanun'un 65. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince kınama cezası ile cezalandırılması gerekmekte ise de, 04/07/2006 tarih ve 26218 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun uyarınca hakkındaki soruşturma dosyasının 5525 sayılı Kanun kapsamına dahil olması nedeniyle işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
Manevi tazminat kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilme ile duyulan acı, üzüntü ve sarsıntının bir miktar parayla kısmen de olsa hafifletilmesini sağlamak amacına yönelik olup, bir manevi tatmin aracıdır. Manevi tazminatın bu niteliği dikkate alındığında, belli bir zarar karşılığı olmayan yalnızca olay nedeniyle duyulan üzüntünün kısmen giderilmesi amacını taşımakta ise de, idarenin her hukuka aykırı işlemi nedeniyle duyulan üzüntü karşılığı manevi tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurmaz. Manevi tazminata hükmedilmesini gerektirecek zarar, kişilik haklarına saldırı hallerinde söz konusu olabilecektir.
Bir idari işlemin mevzuata ve hukuka aykırılığı, kural olarak hizmet kusuru sayılmakta ise de; her aykırılığın tazminat sorumluluğunu gerektirmeyeceği de idare hukuku ilkelerindendir. Bir işlemin herhangi bir yönden mevzuata ve hukuka aykırı görülerek iptal edilmiş olması, hizmet kusurunun varlığını kabule yetmez. Hizmet kusurunun oluşabilmesi için, saptanan yanlışlık ve aykırılığın, hizmetin iyi kurulmadığını, düzenli işlemediğini gösterecek derecede ağır ve belirgin olması gerekir.
Öğretide de kabul edildiği üzere manevi tazminat, malvarlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın niteliğine göre ilgilinin uğradığı manevi zarara karşılık takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol açmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.
Buna göre, davacının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yargı yolu kapalı olan meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmış olması nedeniyle, belirli bir süre avukatlık yapamamış olmasının davacının manevi durumunda bir sarsıntıya yol açması ya da manevi bir zararına sebebiyet vermesi mümkün olmadığından ve idarenin her hukuka aykırı işleminin manevi tazminat ödenmesi sonucunu doğurmayacağından davacı hakkında gerçekleştirilen uygulamaların yukarıda yer verilen manevi tazminata ilişkin unsurları oluşturmadığı görüldüğünden, davacının manevi tazminata ilişkin istemi yerinde görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.DAVANIN REDDİNE,
2.Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam 380,80-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3.Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işleri için belirlenen 19.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4.Davacının manevi tazminat isteminin de reddedilmesi nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10.
maddesinin 4. fıkrası uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 19.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5.Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
6.Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 26/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.