Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişleri Derneğinin 'Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı'nda yer alan Bakanlık Teftiş Kurullarına ilişkin değişiklik önerisi

Haber Giriş : 08 Ocak 2004 23:27, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişleri Derneğinin 'Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı'nda yer alan Bakanlık Teftiş Kurullarına ilişkin değişiklik önerisi

''Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı''nda, Bakanlık Teftiş Kurullarını da yakından ilgilendiren düzenlemeler yer alması nedeniyle, bu hususta tarafımızdan hazırlanan "Bilgi Notu" ve Tasarıda yapılması talep edilen değişikliğe ilişkin ''Önerge Metni'' ile ''Gerekçesi'' ilişikte sunulmaktadır.

Değerli katkılarınız için şimdiden şükran ve saygılarımızı arz ederiz.


SATİM-DER
(Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişleri Derneği)
GMK Bulvarı No:128 Tandoğan-Ankara
Tel: 0 312 232 00 60


İÇİNDEKİLER:
1-Bilgi Notu,
2-Değişiklik Önergesi Madde Metni,
3-Değişiklik Önergesi Madde Gerekçesi,


BİLGİ NOTU


Son günlerde kamu oyunda yoğun olarak tartışılmakta olan ve Başbakanlıkça hazırlanarak TBMM'ne sevk edilen 'Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı' nın 'Bakanlık Teftiş Kurulları'nı ilgilendiren hükümleri konusunda saygıdeğer komisyon üyelerimizin kısaca da olsa bilgilendirmesine ihtiyaç duyulmuştur.

A. GENEL OLARAK:

1. Tasarıda Bakanlıkların merkez teşkilat yapıları içerisinde Teftiş Kurullarına yer verilmemiştir:

Mevcut uygulamamızda bakanlıkların bünyelerinde, danışma ve denetim birimleri arasında yer alan ve bir yönü ile iç denetim işlevi görüp,bir yönüyle de varsa piyasaya yönelik denetim görevlerini sürdüren teftiş kurullarına, Tasarıda yer verilmeyerek Bakanlık Teftiş Kurulları lağvedilmektedir. Bu kurumların iç denetimi hiyerarşik silsile içerisinde sıralı amirlere ve dış denetimi de Sayıştay'a bırakılmaktadır.

Tasarıda, kamu kurum ve kuruluşlarının iç denetiminin her kurumun yöneticisinin kendisi veya görevlendireceği personel tarafından yapılacağı öngörülmüştür. Oysa yöneticilerin kendi işlemlerinin yine kendileri tarafından denetlenmesi durumunda hataların, usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların ortaya çıkarılabilmesi mümkün değildir. Bu tür bir denetimin sakıncalarına, keza Sayıştay konusuna ileride değinilecektir.

2. Genel gerekçede teftiş kurullarına hak etmedikleri eleştiriler yöneltilmekte ve varsa denetim sisteminin sorunlarının giderilmesi yerine bu kurullar lağvedilmektedir:

Tasarının genel gerekçesinde, ''yönetimin kalitesinin denetimin kalitesi ile yakından ilişkili olduğu'' biçimindeki isabetli tespitten sonra, ülkemiz denetim yapısının çeşitli sorunlarına temas edilmekte, ancak ''ülkemizde bu ölçüde israf ve yolsuzlukların yaşanması ve halkın ihtiyaçlarının karşılıksız kalmasının'' kusuru haksız bir şekilde teftiş kurullarına yüklenmektedir. Nitekim, bizatihi genel gerekçede isabetli olarak ve aynen,''geçmişte siyaset kurumunun bürokrasinin gündelik işleyişine gereğinden fazla müdahil olurken?" biçiminde yapılan tespit çerçevesinde, asgari olarak son 20 yılda teftiş kurullarının ne ölçüde tahrip edilmiş olduğu ve belirli çıkarlara yönelik olarak kullanılmaya çalışıldığı, ne tür baskılara maruz kaldıkları, özlük haklarının ne derecede geriletildiği, buralarda istihdam edilen yetişmiş ve nitelikli personelinden nasıl verimli olarak yararlanılamadığı, denetim birimleri arasındaki ücret vb. adaletsizliklerin yıllardır nasıl giderilmediği işlerin görülmesine ve zaman zaman gerek yapısal gerekse denetim ,alanlarına ilişkin olarak bu birimlerce geliştirilen tekliflerin nasıl göz ardı edildiği, keza yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önlenmesine ilişkin olarak düzenlenen pek çok raporun, çalışmanın yetkili mercilerce neden uygulamaya konulmadığı, denetim elemanlarının çeşitli baskılarla yönlendirilmeye çalışılmasına rağmen bütün bu şartlar altında dahi teftiş kurullarının görevlerini şaşırtıcı bir biçimde fedakarca ve tarafsız olarak objektif delillere dayalı olarak nasıl sürdürebilmiş oldukları gibi hususlar dikkate alınmamış görünmektedir.

Keza, günümüze kadar, teftiş kurullarınca yolsuzluk ve usulsüzlüklerle mücadele çerçevesinde ne kadar denetim yapıldığı, bunların ne kadarının örneğin adliyeye intikal ettirilmiş olduğu, adliyeye intikal ettirilen bu ihbarların, buralarda ne şekilde sonuçlandırılmış olduğu, yine başta adli kurumlar olmak üzere tüm kamu ve özel kurum ve kişilerden gelen çeşitli talep ve müracaatlar sonucunda, bunlara ne ölçüde yardımcı olunduğu ve sorunların çözümüne katkı sağlayacak anlamda hizmet üretilmiş olup olmadığı gibi hususlarda, Tasarı ve gerekçelerinde ne bir istatistiksel bilgi ve ne de benzeri bir yaklaşıma tesadüf edilememektedir.

Aynı şekilde, Tasarı ile topyekün bir kamu kesimi reformu gündeme getirilmeye ve bu çerçevede geçerli görünmeyen bir gerekçe ile teftiş kurulları sonuç itibarıyla tasfiye edilirken, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin ana kaynağı olduğu kamuoyunca aşikar olan sistemin esas olarak bu biçimde sorgulanmadığı gözlemlenmektedir.

Örneğin, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önemli müsebbiplerinden biri olarak teftiş kurullarının yetersizliği gösterilirken, ülkemizde yönetim biçimi olarak uygulanan parlamenter sistem başta olmak üzere, bunun unsurları olarak bilinen, siyasal partilerin kuruluş ve çalışma tarzları ile bunların finansman şekilleri, seçim kanunları, iyi işlemediği en yetkili ağızlardan defalarca ilan edilen ve bundan daha vahim bir durum olmak üzere, son günlerde Yasama dokunulmazlıkları ile ilgili bir çalışma sırasında TBMM Anayasa Komisyonu Başkanının 'Milletvekillerinin yargının bağımsızlığı konusunda tereddütleri bulunduğu' biçimindeki kamuya açık beyanları da dikkate alınarak, adalet sistemimiz ile ilgili köklü bir hukuk reformu, Tasarı ile yerel yönetimlere devredilmeye çalışılan görev ve yetkileri yürütülebilecek bir yapıya yönelik bir yerel yönetim reformunun, mevcut çalışmaya paralel bir şekilde gündeme getirilmesi gerekirken, bunların içeriği belirsiz bir şekilde zamana bırakıldığı görülmektedir.

Keza, Tasarı kamuoyuna açıklandıktan sonra toplumun çeşitli kesimlerinden ciddi eleştiriler almıştır. Bu eleştirilerden teftiş kurulları ile ilgili olan bazıları;

-Bu Tasarı ve daha sonra Sayıştay Kanununda yapılacak değişikliklerle bir merkezi denetim kurumu haline dönüştürülmesi düşünülen Sayıştay'ın aslında mevcut görevlerini dahi sürdüremeyecek hantal ve verimsiz bir yapıya dönüşmüş olduğu ve başlı başına sorgulanması gereken bir alan haline geldiği,

-Merkezi idare içinde yer alan teftiş kurullarının yerine ikame edilmeye çalışılan denetim mekanizmalarının, uluslar arası bilinen örneklerine uygun olmadığı ve bu hizmetleri yürütemeyeceği, yolsuzluk ve usulsüzlükleri daha çok arttıracağı, kurum içi denetimler bir yana, kamunun piyasaya yönelik denetim gücünün ortadan kaldırılacağı, bu kurullarda istihdam edilen iyi yetişmiş insan kaynağının geriye dönüşü mümkün olmayacak bir biçimde telef edileceği,

Öte yandan, Tasarı ile kaldırılan teftiş kurullarında istihdam edilen müfettişlerin nerelerde görevlendirileceğinin belirlenmemiş olmasının da önemli bir eksiklik olduğu, örneğin, Tasarı ile kaldırılan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetim elemanları dahil tüm personelinin Sayıştay'a devredileceği yönünde açık hükümlere yer verilirken bunlardan daha üst yetkilerle donatılmış bakanlık müfettişlerinin nerelerde ihtidam edileceklerinin gösterilmeyerek bu konuda idareye geniş yetkiler tanınmasının önemli bir eksiklik olduğu, Anayasaya ve yerleşmiş yargısal içtihatlara aykırı olarak müfettiş güvencesini ortadan kaldıran bir nitelik taşıdığı,

biçiminde ifade edilmektedir.

Öte yandan, aslında, bir yönüyle bu Tasarının tamamlayıcı bir parçası olduğu düşünülen 5018 sayılı "Kamu Mali Yönetimi ve Mali Kontrol Kanunu" ile yapılan düzenlemeler de dikkate alındığında, bilimsel anlamda "denetim" konusunda, Tasarıda ciddi bir kavram yanlışına düşüldüğü ve salt mali kontrol çerçevesinde bu Kanunda düzenlenen "İç Denetçi" müessesesi ve bunun bir yönü ile teftiş kurullarının yerine ikame edilmesi suretiyle, disiplinin sağlanabileceğinin ciddi yanılgısına düşüldüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca, 3628, 4483 ve 657 sayılı Kanunlar gibi özel kanunlardan kaynakların soruşturma işlerinin bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan diğer personel eliyle sağlıklı olarak nasıl yapılabileceğinin de göz ardı edildiği görülmektedir.

Bu anlamda, "mali denetim"in, denetimin tamamını kapsamayıp sadece belirli bir alanına ilişkin olduğu ve kamusal yönü ile Devlet harcamalarının, harcama öncesi ve sonrası denetimi ile ilgili olduğu bilinmektedir.

Bu itibarla, geçmişte, bütçe harcamalarının denetimi konusunda ciddi bir aksaklık söz konusu ise, bunu sorumluluğunun haksız yere teftiş kurullarına yüklenilmesi yerine, harcama öncesi denetimi yapan ''Maliye Bakanlığı'' nın yapısı ve denetim tarzı ile, harcama sonrası denetim kurumu olan "Sayıştay"ın yapı ve işleyişlerinin başlı başına sorgulanması ve değerlendirilmesi gerektiği de konu ile ilgili herkesin üzerinde ittifak edebileceği hususlar olarak akla gelmektedir.

Ancak, ne yazık ki, Tasarının 18 inci maddesi düzenlemesi ile, Maliye Bakanlığı denetim birimleri, yetkileri bir hayli kısıtlanmış olmakla birlikte yapılanmaları değiştirilerek yerlerinde kalır iken, keza, mevcut denetim alanını ancak % 10-15 düzeyinde denetleyebildiği kamu oyunca bilinen Sayıştay'ın işlevleri Anayasaya ve uluslar arası bilinen standart ve tekniklerine aykırı görünen bir biçimde ilgisiz alanlara da yayılmaya çalışılırken, tamamen farklı alanlarda faaliyet gösteren teftiş kurulları, sorunları giderilmek ve yeniden yapılandırılmak yerine lağvedilmektedir.

3. Piyasa ekonomilerinde kamu denetimi:

Ülkemizde, 1980'li yıllardan itibaren uygulanmaya çalışılan 'Serbest Piyasa Ekonomisi' nin temel yaklaşımının sonucu olarak, yapısı itibariyle sürekli küçülmesi gereken Devletin denetim fonksiyonunun her geçen gün daha büyük bir önemle ele alınması gerekliliğinin ortaya çıktığı şüphesizdir.

Nitekim, 1980'li yıllardan itibaren piyasa ekonomisi uygulamasına geçen ülkemizde maalesef, konunun öneminin anlaşılamamış olmasının maliyeti son 10 yılda yaşanan iki ciddi ekonomik kriz sonucunda ortaya çıkmış görünmektedir.

Zira, krizde sorunlu sahalar olarak ortaya çıkan sektörlerin, aslında denetimin hiç veya oldukça yetersiz olduğu alanlar olarak ortaya çıktığı açık ve net bir biçimde görülmüştür.

Örneğin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun, batılı eşdeğerlerine paralel bir yapı içerisinde 1990'lı yıllarda kurulmuş olması halinde, bankacılık sektöründe yaşanan yolsuzlukların neden olduğu ekonomik çöküntünün yaşanıp yaşanmayacağı hususu ciddi olarak tartışmaya değer bir konu olarak görünmektedir.

Aynı şekilde, kamu bankaları ile ilgili "görev zararları" hususu gündeme alındığında, geçmişte, bu alanın da şiddetle denetimden uzak tutulmuş olduğu bilinmektedir.

Nitekim, serbest piyasa ekonomisi uygulayan ülkelerden, gerek ülkemizin tam üyeliğini hedeflediği Avrupa Birliği ülkelerinde ve gerekse ABD'de durum bu şekilde algılanmakta olup, Başbakanlığın 03.05.1993 tarihli, 1993/12 sayılı Genelgelerinde de oldukça isabetli bir şekilde ifadesini bulduğu üzere, denetim hizmetleri, uluslararası alanda ayrı bir kariyer olarak kabul edilmektedir:

-ABD'de 1972 yılında yayımlanan genel kabul görmüş denetim standartlarının birincisi: "Denetim, denetçi adı verilen, gerekli teknik eğitimden geçmiş, mesleki yeteneğe sahip kişi ve kişilerce yapılmalıdır." şeklindedir.

-Avrupa Birliğince denetim standartlarına ilişkin olarak yayımlanan 8 no.lu yönergenin 4 üncü maddesinde denetçilere dair temel nitelikler ise;

. Meslekle ilgili teorik eğitim görmüş olmak,

. Meslekle ilgili pratik eğitim görmüş olmak,

.Devlet ya da Devletçe yetki verilmiş bir kuruluş tarafından düzenlenen mesleki yeterlik sınavını başarmış olmak

şeklinde özetlenmiştir.

Ülkemiz uygulamalarında da, çeşitli yargı kararları ile müfettişlik mesleğinin kariyer yapısı açıkça vurgulanmış; "Denetim hizmetlerinin diğer idari hizmetlerden ayrı olarak düzenlenmiş bulunması" konuya ilişkin Danıştay İçtihatları ile İdare Mahkemeleri kararlarının standartlaşmış gerekçesi haline gelmiştir (örn. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu 21.10.1983 gün, E.1983/16, K.1983/25; Danıştay 5 inci Dairesi 05.12.1979 gün, E.1978/7382, K.1979/7382; Trabzon İdare Mahkemesi 21.10.1985 gün, E.1985/181 K.1985/502).

Bu çerçevede, tasarının gerekçelerinde, merkezi idarenin daha etkili hale geleceği, daha güçlü bir şekilde plan ve daha yeterli denetim yapacağı gibi ifadeler kullanılmasına rağmen, idarenin kendisini denetleyeceği biçimindeki yaklaşım dışında, Tasarıda bu yönde bir düzenlemeye tesadüf edilememektedir.

Oysa, gerekçelerde de aslında ifade edilmeye çalışıldığı üzere, çoğu yetki ve hizmetlerin yerel yönetimlere devri ile, merkezi denetime olan ihtiyaç katlanarak artacak olup, bu denetim de, ne idarenin silsile yolu ile denetimi ne de Sayıştay'ın mali ağırlıklı dış denetimi ile giderilemeyecek bir denetim açığı yaratacaktır.

Bu anlamda, Tasarı ile denetim hizmetleri konusunda yapılan düzenlemeler, Avrupa Birliği standartları başta olmak üzere, tüm gelişmiş piyasaya ekonomisi uygulayan ülke standartlarına uygun görünmeyip, gerçek anlamda bir geriye dönüş söz konusu olduğu düşünülmektedir. Deyim yerinde ise, teftiş kurulları lağvedilmekle "sistem, bindiği dalı kesmek"tedir.

Bu durumun da, ülkemizin teftiş kurulları ve denetim sistemi ile ilgili tüm birikimlerinin ve insan kaynağının heba edilmesi ve tasfiyesi sonucunu doğuracağı ve telafisi imkansız zararlara yol açacağı düşünülmektedir.

4. ABD modeli:

Tasarının gerekçelerinde, gelişmiş çağdaş ülke modellerinin örnek alındığı ifade edilmekte ve bu anlamda teftiş kurullarının lağvedilmesinin gerekçesi de, çağdaş ülkelerde bu tür birimlerin ülkemizdeki yapılanmalarına benzer biçimde mevcut olmadığı şeklinde ima edilmektedir.

Oysa, birinci derecede örnek alınmaya çalışılan AB ülkelerinden, Birliğin merkezi ülkeleri durumunda olan Almanya ve Fransa'daki güçlü ve bağımsız teftiş kurullarının mevcudiyeti bir yana, bu ülkelere nazaran çok daha köklü ve yaygın bir piyasa ekonomisi uygulayan ABD örneğinin incelenmesi dahi,Tasarının bu husustaki gerekçelerinin Dünya örneklerine uygun olmadığını ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede, ABD'de merkezi (Federal) kamu yönetiminin denetim ile ilgili yapılanması, denetim yetkileri ve ABD teftiş kurulları (The Office of Inspector General) modeline kısaca bir göz atılmasında dahi,bu modelin ülkemizin mevcut uygulaması ile şaşırtıcı bir ölçüde benzeştiği gerçeği ortaya çıkmaktadır:

Piyasa ekonomisi kurallarının en yaygın haliyle uygulandığı ABD'de kamu yönetiminin en önemli fonksiyonlarından biri "etkin bir denetim mekanizması"dır. Zira, piyasa ekonomisinin en temel hareket noktalarından birisi, müelliflerince 'piyasayı serbest bırak, düzenle ancak sıkı bir biçimde denetle !' biçiminde ifade edilmektedir.

Keza, uygulanan ekonomik modelin bu alandaki diğer bir temel varsayımı da, "tam rekabet ortamı , girişim özgürlüğü ve açıklığın ancak etkin bir kamu denetimi ile mümkün kılınabileceği' biçiminde özetlenmektedir.

Bu noktadan hareketle, ülkemiz ticari hayatının kamu ve özel sektör boyutuna ilişkin pek çok denetim ve düzenleme fonksiyonunu üstlenmiş olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın görevleri, ABD örneğinde çeşitli Federal ve Federe kuruluş tarafından yerine getirilebilmekte olup, Federal Ticaret Departmanı veya Ticaret Bakanlığı (Department of Commerce), Federal Ticaret Komisyonu (Federal Trade Commission), Federal Ürün Güvenliği Komisyonu (Federal Product Safety Commission) bunlardan bazılarıdır.

ABD modelinde, 'Department' olarak anılan bakanlıklar başta olmak üzere ülkemizde bağımsız kurullar olarak bilinen yapılara benzer 'Commission' adlı kurumlar ile diğer irili ufaklı pek çok değişik yapıdan oluşan Federal kuruluşların örgütsel yapıları incelendiğinde ise, kamu yönetimimizde yer alan teftiş kurullarına oldukça benzer örgütlenmelerin ABD'de de mevcut olduğu görülmektedir.

1978 tarihli ve "Inspector General Act" adlı genel bir yasa ile sayıları 58 adet olarak görünen Federal kamu kurum ve kuruluşta "The Office of Inspector General" adı altında, ülkemiz idari yapısında yer alan teftiş kurulları benzeri örgütlenmeler gerçekleştirilmiştir.

Tamamen bağımsız yapıya sahip olan ve idari, cezai ve mali soruşturma yapma yetkisine sahip bulunan ''ABD Teftiş Kurulları'' nın genel misyonları ise, söz konusu yasada (Inspector General Act of 1978) aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:

a) Kurum program ve uygulamaları ile ilgili olarak bağımsız ve objektif soruşturma ve hesap teftişi yapmak,

b) Kurum içinde etkinlik ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamak, performans denetimi yapmak,

c) Kurumun program ve işlemlerine ilişkin usulsüzlük, israf ve kötüye kullanma uygulamalarını soruşturmak ve bunları önlemeye dönük olarak tedbirler almak,

d) Kurumun program ve işleyişi ile ilgili mevcut ve taslak halindeki yasa ve diğer düzenlemeleri incelemek ve tavsiyelerde bulunmak,

e) Kurum Başkanı ve Kongreyi, kurumun program ve işleyişi ile ilgili olarak sürekli bilgilendirmek.

Öte yandan, bu Kanun ile ABD Teftiş Kurullarının bağımsız ve objektif çalışabilmelerini garanti altına alabilmek amacı ile, aşağıdaki güvence ve yetkileri düzenlenmiştir:

a) Yapılacak teftiş ve soruşturma alanlarının belirlenmesinde tam bağımsızlık,

b) Teftiş ve soruşturma için gerekli olan her türlü bilgi kaynağına ulaşma yetkisi,

c) Yapılan teftiş ve denetim sonuçlarını bizzat kamuoyuna duyurma ve tavsiyelerde bulunma görev ve yetkisi.

Teftiş Kurulu Başkanlarının, ABD Başkanı tarafından aday gösterilerek, atanmalarının Senato tarafından yapılması ise ayrıca vurgulanması gereken çok önemli bir husustur.

Bu örnekten de görüleceği gibi, ABD'de kamu kurumlarının içe ve dışa yönelik denetim ve soruşturma yetkileri, bu kurumların "Kuruluş Kanunları" ile düzenlenmiş ve teminat altına alınmış ve ayrıca bu kurumlarda çerçeve bir kanun ile tek tip bir teftiş kurulu örgütlenmesi gerçekleştirilmiştir.

Kısaca özetlemeye çalıştığımız üzere, ABD Teftiş Kurulları, kuruluş ve işleyiş tarzları ile kullandıkları yetkiler bakımından, sanki ABD'nin 1978 yılında çıkardığı bir kanun ile ülkemiz modelini taklit etmiş olduğu kanısını uyandırabilecek ölçüde ülkemiz idari yapısında yer alan Bakanlık Teftiş Kurullarına şaşırtıcı derecede benzer özellikler taşımakla birlikte, Teftiş Kurulu Başkanlarının atanma usulleri ile, yapılan teftiş ve soruşturma sonuçlarının bizatihi bu otoriteler tarafından kamuoyuna açıklanabilmesi yetkisine sahip olmaları, bunların ülkemiz teftiş kurullarından çok daha fazla yasal güvenceye, bağımsızlığa ve özerkliğe sahip olduklarını göstermektedir.

Bu noktada, ABD'de bu kurullara ne ölçüde önem verildiği, ABD'nin bunlarla ne kadar övündüğü ile bunların saygınlıklarının ne düzeyde olduğunun küçük bir örneği olmak üzere, 2003 yılında 25 inci kuruluş yıl dönümlerini kutlamakta olan ve bugün sayıları altmışı aşan ABD Teftiş Kurullarının ortak internet sitesinde (www.ignet.gov/pande/igact25years.pdf) yer alan bir makaleye kısaca göz atılmasında yarar olacaktır.

''Teftiş ailesinin bugünü ve yarını'' başlıklı makalede aynen:

"Genel teftiş kavramı, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi diğer devletlerde de, sağlamış olduğu önemli fayda yönüyle ispatlanmış bir kavramdır. Her yıl teftiş kurulu raporlarında yer alan tavsiyeler doğrultusunda, milyarlarca Dolar Amerikan Hükümetine yeniden kazandırılmakta ya da daha iyi bir şekilde harcanmaktadır. Teftiş Kurulunca yapılan soruşturmalar, binlerce usulsüzlüğün yargılanma konusu yapılmasına ve milyarlarca Doların yeniden Amerikan Hükümetine kazandırılmasına katkıda bulunmaktadır. Amerikan Hükümetinin sahip olduğu iyi yönetim ve güvenilebilirliğe ilişkin Genel Teftiş Kavramı, yabancı devletleri Amerikan Hükümetinin tavsiyelerini almaya teşvik etmekte ve Amerikan Hükümetinin genel teftiş prensiplerini taklit etmeye yöneltmektedir. Diğer taraftan son yıllarda Amerikan kurumlarında yer alan teftiş kurulları sürekli yenilenmekte ve değişmekte olan şartlarda hizmetlerini devam ettirmektedirler. Kurum içinde tasarruf ve etkinliğin sağlanması, yolsuzluk, kötüye kullanma ve israfa karşı savaş gibi geleneksel rollere ilave olarak, bugün artık teftiş kurulları için yeni sorumluluklar doğmuştur. Bugün Amerikan teftiş kurulları, bulundukları kurum içinde mali soruşturmalar yürüterek, kurumlarının önceliklerini ve sorunlarını tanımlayarak, kurumlarında yasaların etkin uygulanmasını temin ederek hayati bir rol oynamaktadırlar."

denilmektedir.

Sonuç olarak, serbest pazar ekonomisi kurallarının en etkin işlediği ABD örneğinden görülebileceği üzere, kuruluşları, işleyişleri, kullandıkları yetkiler ve bağımsızlıkları kuruluş kanunları ile teminat altına alınmış olan teftiş kurulları, yepyeni işlevlerle geleceğe hazırlanırken, ilginç bir şekilde, daha köklü bir geçmişe sahip olan Bakanlık Teftiş Kurullarımızın, batılı örneklerine uygun düzenlemeler yapıldığı gerekçesi ile üstelik yolsuzlukların deyim yerinde ise 'tavan yaptığı' ve bu vesile ile bunlara en fazla ihtiyaç duyulması gerektiği bir dönemde lağvedilmelerinin ülkemiz açısından iyi sonuçlara yol açmayacağı düşünülmektedir.

B. KAMU DENETİMİNİN KAPSAMI ve BAKANLIĞIMIZ TEFTİŞ KURULUNUN PİYASAYA YÖNELİK DENETİM GÖREVLERİ:

Yukarıda kısaca değinildiği üzere, Tasarıda, 'denetim' in ne olduğu konusunda, bu konudaki çağdaş ve bilimsel bilgilere uygun görünmeyen bir algılama göze çarpmaktadır.

Bu durum kısaca özetlenirse;

Kamu denetimi sadece, kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dış denetimi olarak düzenlenmektedir.

Burada, iç ve dış denetim olarak algılanan hususun ise, literatürde "mali denetim" olarak bilinen ve sadece bütçe performansı veya kamu harcamaları ile veya bir miktar da bunların gerektirdiği faaliyetlerle ilgili olduğu görülmektedir.

Yine, Tasarının pek çok maddesinde performans denetimi, hukuka uygunluğun denetimi, yerindelik denetimi gibi hususlardan da bahsedilmesine rağmen, kanımızca bu işlerin de söz konusu mali denetim sürecinde halledilebileceği vahim yanılgısına düşülmektedir.

Oysa, gerek performans denetimi ve gerekse hukuka (mevzuata) uygunluğun denetimi, iç denetim işlevi gören teftiş kurullarının görevi olmaktadır. Nitekim, kaldırılması öngörülen mevcut uygulama da isabetli bir şekilde bu doğrultudadır.

Mali anlamda iç ve dış denetim ise, kendi sistematiği içerisinde ayrı ama çok önemli bir alan olarak ayrı bir değerlendirme konusudur. Nitekim, bu alan Kamu Mali Yönetimi ve Mali Kontrol Kanunu ile ayrıca düzenlenmiştir.

Öte yandan, Tasarıda (örn.m.7) merkezi idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler arasında, "piyasalara ilişkin düzenleme görev ve hizmetleri" ile, "Kanunlarla münhasıran merkezi idare tarafından yerine getirilmesi öngörülen ulusal nitelikli veya birden çok ili kapsayan diğer görev ve hizmetler." sayılmakla birlikte, bu hizmetler içinde yer alan piyasaya yönelik denetim görevleri yeterli bir biçimde düzenlenmemektedir.

Örneğin, Bakanlığımız Teftiş Kurulunun ve dolayısıyla müfettişlerin görevleri arasında, özel kanunlarda münhasıran ve ismen belirlenmiş olan denetim görevleri bulunmakta olup, teftiş kurulunun lağvedilmesi ile bu denetim alanlarının ne olacağı hususu ortada kalmaktadır. Keza, bu alanların denetim dışı bırakılmasının düşünülmesi ihtimali dahi, durumun vahametini arttırmaktadır.

Bu görevlerimizden bazıları;

* T. Ticaret Kanununda, ülkemizde halen sayıları 620.000'in üzerinde olan sermaye şirketleri (anonim, limited ve paylı komandit şirketler) ile ilgili olarak münhasıran Bakanlığımız Müfettişlerine yüklenen denetim görevleri;

* Kooperatifler Kanunu ve Tarım Satış Kooperatifleri ile ilgili Kanun çerçevesinde, sayıları 80.000'e ulaşan kooperatifler ve bunların üst kuruluşları ile ilgili münhasır denetim görevleri,

* Tüketicinin Korunması Hakkında Kanundan gelen münhasır denetim görevleri,

* Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Ticaret Borsaları ve Deniz Ticaret Odaları ile bunların üst kuruluşları, Ticaret Sicili işleri, keza Esnaf Odaları ve bunların üst kuruluşları ile Esnaf Sicili işleri ile ilgili münhasır denetim görevleri;

* Küçük Sanayi Siteleri, Organize Sanayi Bölgeleri, Endüstri ve Teknoloji Bölgeleri ile ilgili denetim görevleri,

* Avrupa Birliği ile uyum hususunda da özel bir önem arz eden, Ölçüler ve Ayar İşleri, Standartlar Mevzuatı ve ilgili diğer teknik mevzuat ile verilen denetim görevleri,

* T. Patent Enstitüsü, T. Standartları Enstitüsü, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler ile ilgili hizmetler (KOSGEB) üzerindeki denetim görevleri,

* Yaş Sebze ve Meyve ve Toptancı Halleri ,Umumi Mağazalar,Fuarlar ile ilgili denetim görevleri,

olarak sayılabilir.

Şüphesiz bu görevlere, diğer bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlar ile ilgili denetim görevleri ile yine çeşitli özel kanunlardan kaynaklanan, diğer teftiş kurulları ile müşterek denetim görevlerinin ilave edilmesi mümkündür.

Bu itibarla, Teftiş Kurulumuz, çoğu özel kanunlarında münhasıran belirlenen denetim görevleri ile, geniş bir yelpazede piyasaya yönelik denetim yapmaktadır.

Nitekim,Teftiş Kurulumuzun son beş yılda gerçekleştirmiş olduğu denetimler sonucunda düzenlenmiş bulunan raporlar dikkate alındığında durum açık olarak ortaya çıkmaktadır.

YILLAR TOPLAM RAPOR PİYASA DENETİMİ (Bakanlık dışı kuruluşlarla ilgili) TEŞKİLAT VE MEMURLAR İLE İLGİLİ RAPORLAR VE DİĞERLERİ C.BAŞSAVCILIK- LARINA GÖNDERİLEN RAPORLAR
1999 217 185 (%86) 32 (%14) 68
2000 362 286 (%80) 76 (%20) 98
2001 426 372 (%87.4) 54 (%12.6) 97
2002 457 380 (%84) 77 (%16) 105
2003 392 315 (%80) 77 (%20) 82

Bakanlık birimleri (merkez ve taşra teşkilatı) ile ilgili genel denetimler, disiplin soruşturmaları veya C. Başsavcılıklarından gelen taleplere istinaden yapılanlar da dahil olmak üzere, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılan soruşturmalar, 3628 sayılı Mal Bildirimi ve Rüşvet ve Yolsuzluklarla mücadeleye ilişkin Kanun uyarınca soruşturmalar ve disiplin soruşturması mahiyetinde olmayan diğer idari incelemelerde kaynaklanan denetimlerin toplam denetimlere oranlarının daha düşük düzeylerde kaldığı yukarıdaki tablodan anlaşılmaktadır.

Bu denetimler içerisinde, yerel yönetimlere bağlanması öngörülen taşra teşkilatımız ile ilgili denetimlerin oranı ise ortalama olarak sadece %1-2 civarında olup bu rakamlar, denetlenen birim sayıları itibarıyla ele alındığında da durum değişmemektedir. Dolayısıyla taşra teşkilatının Bakanlığımızdan ayrılmasının teftiş kurulumuzun lağvedilmesinin gerekçesi olamayacağı açıktır.

Yine söz konusu 5 yıllık dönemde, Müfettişlerce tespit edilen yolsuzluklarla ilgili olarak C. Başsavcılıklarına ihbar amacıyla gönderilen 'Suç Duyurusu Raporu' sayıları da tablonun son sütununda görülmektedir. Bu anlamda da, yolsuzluklarla mücadele kapsamında teftiş kurulu olarak üzerimize düşen görevin yerine getirildiği sonucu açık olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu itibarla, ağırlıklı görev ve faaliyeti piyasaya yönelik rehberlik, yönlendirme ve denetim yapmak ile yolsuzlukları tespit ederek yetkili merciler olan C. Başsavcılıklarına bildirmek olan Teftiş Kurulumuzun, lağvedilmek yerine, ABD modelinde olduğu gibi, daha fazla desteğe ve güçlendirilmeye ihtiyacı olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, Tasarıda, idarenin içe yönelik denetim görevlerini, idari silsile içerisinde yaptıracağı öngörülmekle birlikte, uygulamada, örneğin 4483 sayılı 'Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun' dan, 3628 sayılı 'Mal Bildirimi ve Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele ile ilgili Kanun' dan kaynaklanan soruşturma işlerinin ve 'disiplin soruşturmalarının', aslında, mahalli görevlilerle ilgili olanlarının valiliklerce, merkez personeli ile ilgili olanların ise disiplin amirleri ve diğer idari görevliler eliyle yaptırılması mümkün iken, çoğu zaman, konunun özel uzmanlık ve soruşturma teknikleri, hatta adli soruşturma özellikleri göstermesi sebebiyle, hem valiliklerce ve hem de merkezi yöneticilerce ve hatta C. Başsavcılıkları başta olmak üzere adli makamlarca bu görevlerin yapılması teftiş kurullarından talep edilmekte olup, teftiş kurulumuzca da başarılı bir şekilde yerine getirilmektedir. Bu durum da, teftiş kurullarına ve denetimde uzmanlığa ne derece ihtiyaç duyulduğunun ilave bir kanıtı olmaktadır.

Bu çerçevede, özellikle bakanlık teftiş kurullarının ülke bürokrasisine inkar edilemez en önemli katkılarından biri de, idarenin yetişmiş, nitelikli üst düzey eleman ihtiyacını karşılamalarıdır. Bu bağlamda olmak üzere, Bakanlığımız eski müfettişlerinin bir çoğu, 70 yılı aşan tecrübe ve geleneklere sahip bir kurulun mensupları olarak, gerek kamu yönetiminde, gerekse özel sektörde, çalışmalarıyla, başarılı bir şekilde ülkemize katkılarını sürdürmüş ve sürdürmektedirler.

Bu itibarla, Bakanlığımız teftiş kurulunun mutlaka merkez teşkilat yapısı içerisinde varlığını sürdürmesi hususunda Tasarıda gerekli değişikliğin yapılmasında yarar olduğu değerlendirilmektedir.

Öte yandan, Bakanlığımız taşra teşkilatının çeşitli görevleri, il özel idareleri bünyesinde sürdürülemeyecek özellikte ve denetimleri İçişleri Bakanlığı ve Sayıştayca yapılamayacak ölçüde bu kurumlara yabancı ve teknik konulardan oluşmaktadır. Keza, Tasarı ile yerel idarelere devredilen tüm görev ve yetkiler bağlamında, ilgili Bakanlık olan İçişleri Bakanlığının bu aşırı yükleri nasıl taşıyabileceği hususu da ciddi bir endişe yaratmaktadır.

Nitekim, Tasarının 18 inci maddesi ile bazı bakanlıklara, keza 24 üncü maddesi ile de unvanı müsteşarlık olanlar dahil (Gümrük,Hazine vd.) olmak üzere Başbakanlık ve bakanlıkların bağlı kuruluşlarına, bunların piyasaya yönelik hizmetleri ile ilgili olarak denetim birimi kurabilme imkanı getirilmektedir.

Bu durumda, 'Reel Sektör Bakanlığı' olarak sözü edilen Bakanlığımızın taşra teşkilatının görevlerinin, söz konusu bakanlıkların taşra teşkilatları kadar dahi merkezden denetlenme gereğini taşımadığı, keza Bakanlığımızın piyasaya yönelik denetim yetkilerinin hiçbir öneminin bulunmadığı gibi, uygulanan ekonomik modele aykırı bir sonuca yol açılmaktadır.

Ayrıca, Bakanlığımız merkez teşkilatı görevlerinden olmakla birlikte, geçmiş yıllarda, halka yerinden hizmet sunulabilmesi amacıyla, çoğu görevler zaten taşra teşkilatlarımıza devredilmiş bulunmaktadır. Nitekim, Bakanlığımız taşra teşkilatının görevlerinin tümü 'hizmet' kavramı çerçevesinde olup, herhangi bir yatırım vb. işlevi bulunmamaktadır. Sonuç olarak, taşra teşkilatımızın personel atamaları gibi hareketler dışında, merkezden özel bir yetki alarak yaptığı görevler neredeyse sıfırlanmıştır.

Tasarıda yer alan diğer bir çelişki de, denetim işlevi ile ilgili olarak teftiş kurulları lağvedilirken, denetimde kariyer olarak müfettişliklerden daha alt düzeyde ve ancak belirli konulara münhasır ve özel kanunlara göre soruşturma yetkileri bulunmayan, idari amirlerin emrinde çalışan 'Kontrolörlük' müessesesinin (Tasarının 24 üncü maddesi kapsamında denetim birimi biçiminde örgütlenmiş olanlar hariç) yerinde bırakılması veya ne olacağının anlaşılamaması da dikkati çekmekte olup, bu durumun da Tasarının mantık ve sistematiğine ne ölçüde uygun ve ne ölçüde anlamlı olduğu, ayrı bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmaktadır.

C. DEVLETTE DEVAMLILIK KONUSU:

Teftiş kurulları ile ilgili diğer bir önemli husus da, hayli zor sınavlardan başarıyla geçerek, çizdikleri hedefler doğrultusunda, müfettişliği kendilerine meslek olarak seçenlerin, bu mesleklerinin kabulü zor malum gerekçelerden hareketle yapılan bir yasal düzenlemeyle ellerinden alınması, bu suretle, bu kadar yetişmiş kariyer personelin kazanılmış haklarının ellerinden alınması ve istikballeriyle oynanılarak huzursuz edilmelerinin, insan haklarıyla, genel kabul görmüş hukuk kurallarıyla ve hukukta istikrar prensibiyle, keza Devletin devamlılığı ve güvenirliliği ile bağdaşıp bağdaşmayacağı hususu haklı olarak dikkati çekmekte ve Tasarı gündeme geldiği günden itibaren teftiş kurullarında ciddi bir infial yaşanmaktadır. Nitekim, birkaç aydır devam eden bu süreçte, halen gündemlerinde sayısız yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili inceleme ve soruşturma görevleri bulunan teftiş kurulları büyük bir moral bozukluğu içerisinde ve maalesef iş yapamaz duruma düşürülmüş bulunmaktadır.

Bu cümleden olmak üzere, Tasarının Geçici 7 nci maddesinde, 'kadro unvanı ve derecesi değişen veya kaldırılanların eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminat hakları' nın 'yeni görevlerinde kaldıkları sürece, şahıslarına bağlı olarak saklı tutulacağı' biçimindeki düzenleme ile, bu kabil personelin kazanılmış haklarının saklı tutulacağı görüntüsü verilmekle birlikte, bunlara gösterilecek 'yeni görevler' in ne olabileceği hususunda tıpkı konunun muhatabı diğer personel gibi ve özellikle kariyer yapıdan gelen denetim elemanları arasında ciddi endişe yaratmaktadır. Bu itibarla, diğer personelden ayrı olarak 2451 sayılı Kanun çerçevesinde müşterek kararname ile atanan bakanlık müfettişlerinin durumunun, sadece mali haklarla sınırlı olmadan ve mutlaka vaki endişeleri giderebilecek bir tarzda yeniden düzenlenmesinde Anayasa, ilgili yasal düzenlemeler ve yerleşik idari yargı kararları bakımından zorunluluk bulunmaktadır.


D. ÖNERİ ve TALEPLERİMİZ:

1. Tüm Bakanlık teftiş kurulları bakımından:

Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün resmi verilerine göre, Başbakanlık dahil, Milli Savunma Bakanlığı hariç,kalan 15 icracı bakanlığın toplam müfettiş sayısı, kamu oyuna yansıyan fahiş rakamların aksine sadece 1103'tür.

Diğer bir dikkat çekici husus ise, Tasarının 18 inci maddesi ile piyasaya yönelik denetim birimi kurabilme imkanı verilen bazı bakanlık ve müsteşarlıklar dışında, teftiş kurulları lağvedilecek bakanlıkların toplam müfettiş sayısı ise sadece 417'dir.

Dolayısıyla, bu kadar sakıncaları bulunan köklü bir sistem değişikliğinin, ifade edilenlerin aksine, aslında az sayıda yetişmiş nitelikli personelin tasfiyesi dışında önemli bir fayda sağlamayacağının vurgulanması gerekmektedir.

Keza, görüleceği üzere, bu durum hedeflenenin aksine kamuda bir personel vb. tasarruf yaratmamakta, aksine, gerek merkezi idarede ve gerekse valilikler ve diğer mahalli idarelerde yeni kadrolar ihtiyacı doğurmakla ciddi genişlemeye yol açmaktadır.

Bu itibarla, bakanlık teftiş kurullarının kariyer sisteme dayalı mevcut konumlarının merkez teşkilatı içerisindeki yerinin güçlendirilerek muhafaza edilmesinde zorunluluk görülmektedir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun iç denetim ve denetçilere ilişkin hükümleri de teftiş kurullarının mevcut konumlarını değiştirecek veya görev ve yetkilerinde azalmaya yol açacak bir nitelik taşımamaktadır.

Teftiş kurulları, bakanlıktaki en üst denetim birimi olup, bakanlık müfettişleri de Bakan adına teftiş, inceleme ve soruşturma yapan üst düzey kamu personelidir. Dolayısıyla, mevcut sistemde mali denetimin yanında hukuka uygunluk ve performans denetimi de dahil olmak üzere her türlü denetim müfettişlerin asli görev ve yetkileri içerisindedir.

Diğer taraftan, Tasarı ile dış denetim yapacağı öngörülen Sayıştay mensubu denetçilerin ve 5018 sayılı Kanun ile oluşturulan iç denetim sisteminde görev yapacak iç denetçilerin ayrıca soruşturma yetkileri bulunmamaktadır. Bu nedenle, bunlar tarafından tespit edilecek usulsüzlük ve yolsuzluklarla ilgili soruşturmaları yapacak olanlar da yine bakanlık müfettişleridir.

Nitekim, Tasarı ile Sayıştaya devredilen Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun mevcut pozisyonunda da YDK denetçileri tarafından incelemeler sonucunda tespit edilen hususlarla ilgili olarak veya ayrıca inceleme ve soruşturma yapma görev ve yetkisi bakanlık müfettişlerine aittir. Bu yönüyle de bakanlık müfettişleri Sayıştay denetçileri ile iç denetçilerin üzerinde daha genel görev ve yetkilerle donatılmışlardır.

Bakanlık müfettişlerinin hangi konularda inceleme ve soruşturma yapacaklarının takdiri de Sayın Bakanlara ait bir mükellefiyettir.

Dolayısıyla, tüm bu hususlar dikkate alındığında bakanlık teftiş kurulları ile müfettişlerinin mevcut konum, görev ve yetkilerinin muhafazasında ülke menfaatleri ve yolsuzlukların önlenebilmesi ile mevcut sistemin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi bakımından zorunluluk görülmektedir.

Bu anlamda, Tasarının denetim ile ilgili maddelerinin yeniden gözden geçirilerek, uygulanan ekonomik ve yönetim modelinin mantık ve sistematiğine uygun olarak, gerek merkez teşkilatlarına yönelik ve gerekse taşraya devredilecek hizmetlerle ilgili olarak merkezi denetim yetkilerinin korunması, bu çerçevede, Tasarının 'Denetlemeye Yetkili Kurumlar' başlıklı 40 ıncı maddesinde 'Teftiş Kurulları' ve 'Müfettiş' ibarelerine yer verilmesi ve mevcut yapıya benzer bir biçimde 'Bakanlık danışma birimleri'ni düzenleyen 20 nci maddeye denetimin ilave edilmesi ile teftiş kurullarına da yer verilerek, izleyen maddelerde bunların görev ve yetkilerinin diğer birimlere benzer bir sistematik içerisinde düzenlenmesi mümkün görünmektedir.

Bir diğer açıdan bakıldığında ise, Tasarının kamu oyuna sunuluşu sırasında teftiş kurullarının siyasallaştığı biçiminde yaklaşımlar da söz konusu olduğundan, bu tür bir iddianın ortadan kaldırılabilmesi ve teftiş kurullarının siyasi vesayet altında olmaksızın, ihtiyaç duyulan her alanda serbestçe denetim yapabilmelerini temin edebilmek bakımından, tamamen bağımsız bir birim olarak veya bağımsız bir birim çatısı altında yeniden örgütlenmelerinin de akla gelen ciddi seçeneklerden biri olduğu muhakkaktır.

2. Münhasıran Bakanlığımız Teftiş Kurulu bakımından:

Teftiş kurullarının muhafaza edilmesi gerektiği yönünde yukarıda yer verilen talebimize iştirak edilmemesi halinde, Bakanlığımız Teftiş Kurulunun en azından piyasaya yönelik denetim görevlerinden dolayı, Tasarının 18 inci maddesinde, piyasaya yönelik denetimlerle ilgili olarak istisna tutulan denetim birimleri arasına mutlaka ilave edilmesinde ciddi biçimde kamu yararı olduğu mütalaa edilmektedir.

Nitekim, bu çerçevede, gerek ihtisas komisyonları ve gerekse TBMM Genel Kurulu çalışmaları esnasında Yüce Meclisimiz üyelerine yardımcı olabileceği düşüncesi ile tarafımızdan hazırlanan bir değişiklik önergesi metni ile bunun gerekçesine bu yazımız ekinde yer verilmiştir.

Bu itibarla,Tasarının ele alınması esnasında, her türlü yolsuzluk ve usulsüzlükten arınmış, çağdaş demokratik ve refah içerisinde bir ülkeye ulaşabilme temennisi içerisinde, ciddi önem arz ettiğini düşündüğümüz bu konuda değerli katkılarınızı esirgemeyeceğiniz inancı ile saygılarımızı sunarız.


Görüşülmekte olan ''Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı''nın 18 inci maddesinin 2 nci fıkrasının ilk cümlesine aşağıdaki şekilde ilave yapılmasını arz ve teklif ederiz.

ÖNERGE METNİ:


''Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin 2 nci fıkrasının ilk cümlesine,'Çalışma ve Sosyal Güvenlik' ibaresinden sonra gelmek üzere 'Sanayi ve Ticaret' ibaresi eklenmiştir.''

KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU TASARISI'NIN 18 İNCİ MADDESİNE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİK ÖNERGESİ GEREKÇESİ

"KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU TASARISI" nın 18 inci ve 24 üncü maddelerinde, bazı Bakanlık ve Müsteşarlıklar ile Başbakanlık ve Bakanlıkların bağlı kuruluşlarının, temel görev ve hizmetlerinin bir gereği olarak, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlar ile mahalli idarelere yönelik olmak üzere anahizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi oluşturabilmelerine imkan tanınmaktadır.

Bu düzenlemenin ana gerekçesi, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlara yönelik denetim yapma zorunluluğu olarak ifade edilmektedir. Bir denetim birimi oluşturabilecek bakanlıklar ise, İçişleri, Maliye, Milli Eğitim ve Sağlık ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları olarak sayılmaktadır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ise, 3143 sayılı Teşkilat Kanunu ile aşağıda belirtilen özel kanunlardan kaynaklanan kurum dışı üçüncü kişilere yönelik denetim yetki ve görevi en fazla olan bakanlıkların başında geldiği halde Tasarının 18 inci maddesi içinde yer almamaktadır.

Bu çerçevede muhtelif kanunlar ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ve bir kısmı da doğrudan bu Bakanlık Müfettişlerine verilen piyasaya yönelik denetim görevlerinden bazılarına aşağıda yer verilmiştir.

1. Mevcut sayıları 620.000 civarında olan Anonim ve Limited Şirketler ve Ticaret Sicili Memurluklarının denetimi (Türk Ticaret Kanunu, Md. 274),

2. Sayıları 80.000 civarında olan Kooperatifler, Kooperatif Birlikleri, Kooperatif Merkez Birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin denetimi (Kooperatifler Kanunu, Md. 90),

3. Sayıları 3500 civarında olan Esnaf ve Sanatkarlar Odaları ve bunların üst kuruluşları ile Esnaf Sicili Memurluklarının denetimi (Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu, Md.111),

4. Sayıları 350'nin üzerinde olan Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları, Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz, Ticaret Odaları ve Borsaları Birliğinin denetimi (5590 Sayılı Kanun, Md.80 inci madde),

5. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uygulamasında, fabrika, depo, mağaza, dükkan, ticarethane, ambar gibi her türlü mal konulan ve/veya satılan veya hizmet sunulan yerlerin denetimi (4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Md. 27),

6. 3516 sayılı Ölçüler ve Ayar Kanunu uygulamasında, her türlü imalatçı, ithalatçı, mağaza, depo vb. yerler ile standartlar ve ürünlerin teknik denetimi mevzuatından gelen denetim görevleri,

7. Yaş Sebze Meyve ve Toptancı Halleri, Umumi Mağazalar, Yurt İçi Fuarlar üzerinde ilgili kanunlardan doğan denetim görevleri.

8. Küçük Sanayi Siteleri, Organize sanayi Bölgeleri, Endüstri ve Teknoloji Bölgeleri gibi kuruluşlar üzerindeki denetim görevleri.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu, kanunlarla kendisine verilen bu görev ve yetkiler çerçevesinde, Bakanlığın temel görev ve hizmetlerinin bir gereği olarak,Tasarının 18 inci maddesinde belirtilen, kurum dışı birim veya kesimlere yönelik denetimler yapmaktadır. Nitekim, ekli listeden de görülebileceği üzere, son 5 yılda Teftiş Kurulunca yürütülen tüm denetim görevlerinden % 85-90'a yakını tamamen bu türde ve piyasaya yönelik denetimlerle ilgilidir.

Dolayısıyla, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının da, piyasaya yönelik denetim işlevleri nedeniyle, Tasarının 18 inci maddesi çerçevesinde denetim birimi kurulması zorunlu görünen bakanlıklar arasında yer alması gerekmektedir.

Tasarının geçici 1 inci maddesinin 1 inci fıkrası (g) bendi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığının taşra teşkilatının İl Özel İdarelerine devredilmesi de durumu değiştirmemektedir. Nitekim, son 5 yılda taşra teşkilatına yönelik denetimlerin toplam denetimlere oranı sadece % 1-2 gibi ihmal edilebilecek bir düzeydedir. Keza, Sağlık Bakanlığı da, taşra teşkilatı (bir geçiş dönemi içerisinde de olsa) Tasarı ile kaldırılmakla birlikte, denetim birimi kurabilecek bakanlıklar arasında sayılmaktadır.

Sonuç olarak, gerek Tasarının gerekçelerine uygun olarak kamu yönetiminde bütünlüğün sağlanabilmesi ve gerekse özel kanunlarla Bakanlığın denetimi altına alınmış bulunan alanların denetim dışında kalmaması için Sanayi ve Ticaret Bakanlığının da 18 inci maddede rehberlik ve denetim birimi kurabilme imkanı tanınan bakanlıklar arasına dahil edilmesi gerekmektedir.

''SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI TEFTİŞ KURULU BAŞKANLIĞI''
(Konularına göre 1999-2003 yılları arası denetim raporları)

YILLAR TOPLAM RAPOR 1 PİYASA DENETİMİ (2) TEŞKİLAT VE MEMURLAR İLE İLGİLİ RAPORLAR VE DİĞERLERİ(3) C.BAŞSAVCILIK- LARINA GÖNDERİLEN RAPORLAR (4)
1999 217 185 32 68
2000 362 286 76 98
2001 426 372 54 97
2002 457 380 77 105
2003 392 315 77 82

AÇIKLAMALAR:

1.Sadece denetimler sonucunda düzenlenen toplam rapor sayısıdır. Tezkere, görüş yazıları vb. denetimlerle ilgili diğer faaliyetleri kapsamamaktadır.
2.Özel kanunlarla belirlenmiş piyasa denetim görevleri ile ilgili raporlar olup 5 yılda toplam raporlara oranı ortalama olarak %84 civarındadır.
3.Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile ilgili denetimler,4483 sayılı Kanun uyarınca yapılan memur soruşturmaları,657 sayılı Kanun uyarınca disiplin soruşturmaları,3628 sayılı Kanun ile ilgili mal bildirimi soruşturmaları,Savcılıklar ve Mahkemelerden gelen çeşitli talepler nedeniyle yapılan bilirkişilik mahiyetindeki işler ve diğer incelemeler ile ilgilidir.
4. Re'sen C. Başsavcılıklarına gönderilen raporlardır.
5.Aynı dönemde taşra teşkilatına yönelik denetimler sonucunda düzenlenen rapor sayısı ise toplama nazaran sadece %1-2 düzeyindedir.

Ankara, 08.01.2004

SATİM-DER
(Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişleri Derneği)
G.M.K. Bulvarı, No. 128
Tandoğan /Ankara
Tel: (0312) 232 00 84

 

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber