Bu sese kulak verin
İşitme engellilerin toplumla kaynaşması için eğitim şart. Ancak uzmanlar yalnızca engellilerin değil ailelerin ve toplumun da eğitilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Resmi kayıtlara göre Türkiye'de yaklaşık 3 milyon işitme engelli bulunuyor. Üstelik bu sayı yalnızca kayıt altında olanları gösteriyor. Uzmanlar, eğitimin işitme engellilerin yaşam kalitesini belirleyen en önemli etken olduğunu vurgulasa da; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2010 yılı verilerine göre (2010) kayıtlı işitme engellilerin yalnızca yüzde 45 okula gidebiliyor
Özellikle doğuştan veya küçük yaşta işitme engelli olan çocuklar konuşmayı da öğrenemiyor. Bu durum bireylerin toplum içinde iletişim kurma becerilerini hayli zayıflatıyor. Doğru eğitim ve yönlendirme ile işitme engelli bir çocuk, doğduğu günden beri hiçbir ses işitmemiş olsa bile konuşmayı ve ses çıkartmayı öğrenebiliyor. Türkiye'de bu konuda bazı adımlar atılmış olsa da eğitim ve bilinçlendirmede eksikler var.. Türkiye İşitme Engelliler Federasyonu (İEF) Başkanı Muammer Ay, eğitim denince yalnızca okulların düşünülmemesi gerektiğini belirtiyor:
"Birçok aile çocuklarının duyma engelli olduğunu çok ileri yaşlara kadar anlamıyor. Yaşı gelmesine rağmen konuşamayan çocuklar, zihinsel engelli sanılarak çok kritik bir dönemi gerekli ilgiden yoksun geçiriyor. Bazı durumlarda anne ve baba çocuklarının işitme engelini kabullenemiyor ve onu dışlıyor. Bu da çocukta ileri yaşlarda ciddi sıkıntılara yol açabiliyor. Bilinçli bir yaklaşımla, doğuştan işitme engelli bir çocuk ses çıkartmayı ve konuşmayı öğrenebilir ama aileler ve toplum bu konuda bilinçsiz. Maddi durumu iyi olmayan bazı ailelerde velinin işitme cihazına zarar gelmemesi için cihazı evde sakladığına tanıklık ettik. Bu cihazların kulak içine yerleşen kısımları, çocuk geliştikçe kulak şekline göre yeniden hazırlanmalı. Bu türden ayrıntılar bilgi ve yönlendirme gerektiriyor. Bu olmadığı için Türkiye'de birçok işitme engelli okul çağına gelene kadar eğitim almamış oluyor."
Sağlık Bakanlığı son yıllarda yeni doğan çocuklara işitme testi uygulanması ve güvenilir kayıtların tutulması yolunda adımlar attı. Ancak eğitim ile ilgili sorunlar hala devam ediyor. İşitme engellilerin eğitimi denince akla gelen temel kurum 'işitme engelliler okulu' oluyor. Bu okullar Türkiye'nin birçok bölgesinde hizmet verse de yeterli değil. İstanbul Fatih'te bulunan Mimar Sinan İşitme Engelliler İlköğretim Okulu, Avrupa yakasında yaşayan öğrencileri kabul ediyor. Sınıflar genelde 10 kişilik. İşitme engelliler okulunda müzik dersliği bile var. Devlet, öğrencilerin ulaşım ve beslenme giderlerini de karşılıyor. Halihazırda 220 kadar öğrencileri bulunuyor. Bu sayı eskiye göre çok az. Zira aileler çocuklarının toplumsal yaşama katılması için onları kaynaştırma programı uygulayan diğer Milli Eğitim Bakanlığı okullarına yazdırıyor. Özel eğitim sınıf öğretmeni Hakan Erdoğan 17 yıldır işitme engelliler okulunda çalışıyor ve son iki yıldır müdür yardımcılığı yapıyor. Ona göre okulun ilk görevi işitme engellileri hayata hazırlamak:
İşitme engelli öğrenciler okulunda aynı sınıftaki öğrencilerin işitme yetenekleri farklı düzeylerde olabiliyor. [Fotoğraf: İlker Taş - Al Jazeera Türk]
"Birinci amacımız işitme engellilerin toplum içinde tek başlarına yaşayabilir hale gelmesi. Kendi market alışverişlerini yapan, istediği yere seyahat edebilen ve insanlarla rahatlıkla iletişim kurabilen bireyler yetiştirmek. Öğrencilerimiz işitme düzeylerine, okul öncesi eğitim ve yaşam koşullarına bağlı olarak birbirinden farklı seviyelerde oluyor. Bazıları konuşabiliyorken bazıları yalnızca işaret dili ile iletişim kurabiliyor. Hal böyle olunca her biri ile özel olarak ilgilenmek, farklı yaklaşımlar geliştirmek gerekiyor."
Erdoğan, işitme engelli eğitiminin yalnızca engellilerle sınırlı kalmaması gerektiğine inanıyor:
"İşitme engelli okullarında imkanlar eskisi gibi değil. Çok iyileşti. Bundan sonra daha da iyileşeceğinden eminim ama eğitim tek taraflı olmamalı. Türkiye'de 3 milyona yakın işitme engelli var. Nüfusun geri kalanının da, genel olarak, engelliler konusunda eğitilmesi şart. Biz okulumuzda milli eğitim desteğiyle ilgi duyanlar için işaret dili eğitimi kursları veriyoruz. Bence bütün okullarda engelliler ile ilgili bilincin yükselmesi için dersler olmalı. Bugün trafikte kaç araç sürücüsü korna çaldığında yayanın işitme engelli olabileceği ihtimalini değerlendiriyordur acaba? Madem birlikte yaşıyoruz, birlikte çaba harcamalıyız."
Ders ışığı yanınca
Bu okulda ders zili ile birlikte ders ışığı da yanıyor. Kulağı hiç duymayan öğrenciler dersliklerin kapısında bulunan ışıklara bakarak teneffüsün sona erdiğini anlıyor. Bu sefer dersimiz müzik. İşitme engelliler okulunda müzik dersinin olabileceğini hiç düşünmemiştim. Üniversite eğitimi boyunca işitme engelliler üzerine birçok çalışmaya katılan ve bitirme tezini de işitme engellilerin müzik eğitimi üzerine yapan Funda Ceylan dört yıllık öğretmen. Bundan sonra da işitme engelliler okulunda çalışmak istiyor:
"İşitme engelliler, sanılanın tersine, müziğin ne demek olduğunu biliyorlar. Melodileri duymamış olsalar bile televizyondan, gittikleri bir düğünden müziğin farkındalar. Burada işitme düzeylerine göre doğrudan notalarla müzik çalışabiliyoruz. Duyması iyi değilse notaları renklerle öğretiyorum. Bunun dışında ritim çalışmaları yapıyoruz. Ritim çalgılarını hemen hemen hepsi yapabiliyor. Beden çalışmaları yapıyoruz, daha çok. Sözel ifadesi daha güçlü çocuklarımızla da şarkı çalışmalarımız oluyor. Yani hepsinin engel türüne göre mutlaka müzik eğitimi yapıyoruz. Bundan sonra da işitme engelliler ile çalışmak istiyorum."
Okulda bulunduğumuz süre içerisinde dikkatimi çeken en önemli husus öğrencilerin mutluluğu. Derslere ve aktivitelere büyük bir ilgiyle katılıyorlar. Müdür yardımcılarından Mücahit Canan'a göre işitenlerin dünyası, engellileri dışlıyor. Bu nedenle okul, engelliler için çok daha cazip bir yer:
"Normalde öğrenciler yaz tatili geldi diye sevinirken, bizim öğrencilerimiz üzülür. İşitme engelli öğrenciler okulun açılmasını dört gözle bekler. Dışardaki dünya onları anlamaz, dışlar. Sokaktaki arkadaşları ile anlaşmazlar, çoğu kez alay konusu olurlar. Biz onlarla yalnızca ders yapmıyoruz. Birçok sosyal aktiviteyi de birlikte gerçekleştiriyoruz. Spor takımlarımızla turnuvalara gittik. Geziler düzenliyoruz. Bütün bunlar okulu işitme engelliler için daha cazip hale getiriyor. Onları anlayan ve sosyal olarak bir şeyler paylaşan gerçek arkadaşları burada."
Kaynaşma eğitimi sayesinde engelli öğrenciler engelli olmayan arkadaşlar ediniyor ve konuşma yetenekleri gelişiyor. - Fotoğraf: İlker Taş - Al Jazeera Türk
Kaynaşma eğitimi
Yetkililer işitme engellilerin hayata katılımını artırmak ve onları işitme engelliler camiasıyla sınırlamamak için kaynaşmalı eğitim modeline geçti. Türkiye'de kaynaşma uygulamaları, 1983 yılında yürürlüğe giren Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu'yla yasalaştı. Günümüzde velilerin çoğu çocuklarını kaynaşma eğitimi kapsamında engelli olmayan çocukların gittiği okullara gönderiyor. Bu okullarda yasa gereği, engelli çocuklara bazı kolaylıklar tanınıyor. Buna göre derslere tam katılım göstermeleri ve engelsiz öğrenciler düzeyinde başarı sağlamaları beklenmiyor. Seviyelerine göre, öğretmenleri tarafından yönlendirilip özel sınavlara tabi tutuluyorlar.
Şevkiye Çakaloğlu işitme engelli kızını orta okuldan sonra, işitme engelliler okulundan alarak, Selçuk Kız Teknik ve Meslek lisesine yazdırdı. Çakaloğlu'na göre kaynaşma eğitimi kızına daha faydalı oldu:
"Burada normal çocukların arasına karışsın istedim. Bir de diğer çocuklar konuştuğu için, benimkinin de konuşmaya yöneleceğini düşündüm. Kızım üç yıldır burada okuyor. Diğerleri ile iletişim kurmak için kendini daha fazla zorluyor. Cümleleri daha düzgün çıkartmaya çalışıyor. Öğretmenlerimiz çok ilgili. Ama gene de okulda özel eğitim uzmanları olsaydı çocuklarımız açısından daha iyi olacağını düşünüyorum."
Selma Öztürk 11. sınıf öğrencisi. Daha önce hiç işitme engelli bir arkadaşı olmamıştı. Kaynaşma eğitimi sayesinde üç yıldır işitme engelli sıra arkadaşları var. Öztürk'e göre lise kaynaşma için biraz geç:
"İlk başta çok garipsemiştim. Anlaşamıyorduk. Kendi işaret dilleri var. Bize çok sıcak ve sevecen davranıyorlar. Ayrım yapmadan bizimle anlaşmaya çalışıyorlar. Ama çok ön yargılı davranıyorlar. İnsanlar onları çok dışlamış ve garipsemiş. Konuşamadıkları ve duyamadıkları için insanlar onlarla anlaşamıyor. Biz anlayamadığımız zaman da kızıyorlar ama şu an biz onlarla bayağı iyi anlaşmaya başladık. Onlar da mutlular. Bizim okullarımız onlar için gerçek hayatın stajı gibi. Burada aslında hayata hazırlanıyorlar. Bence daha erken aramıza karışmalılar. Böylece öz güvenleri de gelişir. Hep ayrı bir yerde tutuluyorlar, sonra bir anda liseye gelince onlar da garipsiyor, bizler de. Zaten toplum olarak onların farkında değiliz, böyle engelleri olduğundan. Dolayısıyla da kaynaşmamız zaman alıyor. Bu süre içerisinde de onlar kendilerini geri çekiyor."
32 yıllık eğitimci Selma Öztürk, kaynaşma programı çerçevesinde okullarına gelen öğrencilerin eğitimi için bütün öğretmenlerin ellerinden gelen çabayı gösterdiğini söylüyor. Ancak Öztürk pedagojik bilgi ve deneyimlerine rağmen engelli öğrenciler konusunda zaman zaman yetersiz kaldıklarını düşünüyor:
"Okullarımızda bize ihtiyaç duyduğumuzda destek verecek özel eğitim uzmanları olsa çok iyi olur. İkincisi bize seminer veya kurs verilmesi, çocuklara nasıl ulaşacağımız, nasıl davranacağımız konusunda. Veya sıkıntı anında yardım alabileceğimiz bir uzman veya kurum. Telefonlar veya başka teknolojik imkanlarla da bu iletişim sağlanabilir. Bu bizim işimizi çok kolaylaştırır, çocukların başarısını da arttırır."
Türkiye'de işitme engelliler ile ilgili kayıtlar çok eskiye dayanmıyor. Kırsal bölgelerde yaşayanlar, kentlerde yaşayanlara göre sağlık ve eğitim olanaklarından daha az yararlanıyor. Dolayısıyla resmi rakamlara göre nufusun %3,7'sini oluşturuyor. Uzmanların işitme engellilerde eğitiminin önemine dikkat çekmesine rağmen lise eğitimini tamamlayan işitme engellilerin oranı %11, okuma yazma bilmeyenler ise %31,6. Bu rakamlar bile işitme engellilerin eğitimi için daha alınacak çok yol olduğunu ortaya koyuyor.