Müdürler ve Öğretmenler
Okullardaki görev paylaşımı ve müdür yardımcılarının varlığı ile sorumluluk alanı daralmış, modern çağın bireysellik sürecine rağmen bu durum müdürlerin etki ve önemini azaltmamıştır.
İnsan çoğaldıkça birbirini yönetme sürecine girer. Tek başına var olamamakta ve sürekli değişik kişi veya gruplarla etkileşme- yardımlaşma içerisinde bulunmak zorunda kalmıştır. Bu bağımlılık işbirliği, dayanışma doğurduğu gibi çatışma, ayrışma da doğurmaktadır. Bunun sonucudur ki ahlakın temeli bir başkasının haklarına saygı göstermek, başkası için kendini feda edebilmek ve bir şey yaparken karşısındakinin yerine kendini koyarak hareket etmektir. Sosyal hayat içerisinde doğuştan verilen veya sonradan kazandığımız rollerimiz vardır. Bu rollerin en önemlilerinden biri liderliktir. Lider; hangi alanda olursa olsun, öne çıkan, yönlendiren, yol gösteren, idare edendir. Sosyal, ekonomik, düşünsel, kültürel yani hayatın her alanında doğal olarak bir lider ortaya çıkar. İnsanlar ilgili ve etkili oldukları alanlarda ya liderlik ya da belli bir lider tabi olmak durumunda kalmaktadır. Hayatımızda bir çok liderle yüzleşiriz. En az değişen lider dünya görüşünde etkili olandır. Çoğunlukla dünya görüşümüzü kurgulamada etkili olan kolay kolay değişmez. İş kollarında en fazla lider değiştiririz.
Her şeyin kurumsallaştığı modern dünyada bir insan doğumundan ölümüne kadar birçok liderle yaşamak zorunda kalır. Hayatın hangi alanı olursa olsun bütün iş ve işlevler kurumlar yoluyla yürütüldüğü için liderlerle muhatap olunmak zorunda kalmaktayız. Modernlik öncesi toplumsal- siyasal yapılarda kurumlar çoğalmadığı için çoğunlukla çok az liderle muhatap olunuyordu. Bu farklılık öncelikle insanın özgürleşmesi ve bireyselleşmesi anlamında etkili olduğu söylenebilir. Modern hayatta her işte bir liderle yüz yüze kalmak ve hayatın her alanında yönetilmeye mahkum olmak insanın hayallerini ve özgürlüğünü sınırlamıştır.
Hem lider ve hem yönetilen karşılıklı bir etkileşime girer. Hamdi Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında romanın kahramanı Hayri İrdal'ın dilinden şöyle bir tesbiti paylaşır okurlarıyla. ?İnsanlar kainatın sahibi olmak üzere yaratıldıkları için, eşya onlara uymak tabiatındadır. Mesela, benim çocukluğumun geçtiği Abdulhamit devrinde cemiyetimiz neşesizdi. Başta padişahın asık yüzünden gelen ve halka halka etrafa yayılan bu neşesizlik eşyaya da sirayet etmişti. O zamanın vapur düdüklerinin acılığını, hüznünü, keskinliğini benim yaşımda olanların hepsi bilir.? Hemen Abdülhamit ve dönemi için yapılan polemiklere düşmeden lider ve yönetilen ilişkisindeki nüansa dikkat edelim. Bir liderin tavırları, mimikleri, ses tonu, meselelere bakış açısı ve diğer birçok yönüyle yönettiği kişiler üzerinde bir hava yaratır. Bu hava aileye, kurumlara, ilçeye, ile, ülkeye ve nihayetinde dünyaya yayılan bir etkisi vardır. Babamızın içinde bulunduğu hal evin ortamını nasıl etkilerdi düşünelim. Ait olduğunu düşündüğümüz siyasal veya dinsel- düşünsel alandaki liderlerimizin hayatımız üzerindeki yönlendirmelerime bakalım. İlimizdeki valinin veya belediye başkanının toplumun durumunu etkileyen konulardaki duruşu ve verdikleri tepkilerin insanlar üzerindeki yansımalarını dikkate alalım. Yöneten ile yönetilen arasında pozitif veya negatif enerji akımı yaşanır. Hangi kurum olursa olsun; o kurumun dayandığı kurallar, yasalar, ilkeler bir yerde yöneticinin veya liderin düşünce ve ruh dünyasında eriyerek şekil alır.
Okullarda yönetim şemasının en üstünde yer alan müdürlerin konumunun ve etkisinin yeterince tartışıldığı söylemez. Eğitim- öğretimde sistem, öğrenci, veli ve öğretmen tartışılır ancak müdürler tartışılmaz. Bu da Türkiye sosyal- siyasal geleneğindeki alışkanlıklarındandır. Eleştirisi ve kuramı yapılmamıştır. Atananlardan çok seçilenlerin eleştirisi yapılır. Kamu dokunulmazdır, tartışılmazdır. Eğitim- öğretimin okul boyutundaki bütüncül her durumuyla yöneticilik düzeyinde yüzleşen bir kişinin olaylara- sisteme çok büyük etkisi vardır. Düşünceleri, yaklaşımları, ilişkileri ile öğrenci- öğretmen- veli üzerinde direkt etkiye sahiptir. Bu etki okulun her yanına siner ve bunun izleri görülür. Bir nevi müdür ile okul özdeşleşir.
Müdürler ile öğretmenler arasındaki ilişkileri etkileyen etkenlerden biri sahip olunan dünya görüşleri ve ideolojik bakış farklılıklarıdır. Türkiye'nin sosyal- siyasal gerçekliği doğal olarak okul ortamlarını da etkilemektedir. 1980 öncesi kamplaşmaların devamı olan anlayışlara sahip müdürler öğretmenlere karşı da aynı bakış açısından bakarak eşitlik temeline aykırı olan davranışlar sergileyebilmektedirler. Kendi bakış açısına yakın olan kişilere farklı, diğerlerine farklı yaklaşmaktadırlar. Okul içi barışı sağlayan, ideoloji üstü bakış açısıyla bütün öğretmenleri kucaklayabilen, yetenek, bilgi ve başarıyı önceleyen bir müdür tipi tüm öğretmenlerin beklentisidir.
Değişen toplum, yenilenen medeniyet düzeyleri, toplumsal- siyasal yapılar farklılaşırken yöneticilik düzeyinde yeni örneklemlerin ortaya çıkmaması süreci tıkamaktadır. Dünyadaki değişim hızının An'a sığdırılabildiği ortamda çağı, sorunları sorgulamayan ve anlamlandıramayan bir müdürün konumunun gereğini ifa ettiği söylenemez. Üretken olan, yeni yaklaşımları benimseyebilen, kendini yenileyebilen bir müdür profiline eğitim sistemimizin şiddetle ihtiyacı vardır. Çoğu kez müdür bu konumu elde etmenin ve garantilemenin verdiği ?memursal? hastalıklara tutulmaktadır. Okulların barındırdığı hayat dinamiğini canlandırmayı değil sürekliliği önceleyen bir bekçivari duruş ile durumu ?idare? etmeye çalışmaktadır. Okulun varlığının eğitimin tüm unsurlarının dile geldiği ve örnekleyici olduğu yer olarak değil de günü geçirmenin telaşının öne çıktığı görülmektedir. Hareketlenen öğretmen ve öğrencileri durdurmaya çalışan, ?sorun?suz bir dönemin daha geçmesi için çabalayan mantalitenin anlaşılması zorlaşmaktadır.
Müdürler öğretmenler arasında seçilmesine ve atanmasına rağmen daha sonra öğretmenlere karşı bir duruşa geçen bir pozisyona geçmektedirler. Öğretmenlerle işbirliği- dayanışma duygusu- faaliyeti yerine bir çatışma- mücadele kültürü oluşmaktadır. Birbirinin varlığını tehdit olarak görmeye kadar vardırılabilmektedir. Eğitim ile iç içe oldukları halde bulunulan düzeyden daha da ileriye gitmek dururken ?garip? bir tutumla kendi kendine yabancılaşma sürecine girmektedirler. Çalışmaları verimlileştirerek, yeni perspektifler yakalayarak açılım sağlama yerine elde edinilen konumun şekilsel tatminiyle yetinilmektedir. Görev paylaşımı adı altında kendine görevsizlikler çıkarıp okulla ilişkilerini doğal, içten bir yaklaşımla kurgulamayan idarecinin üstlendiği görev ve sorumluluk alanından hızla uzaklaştığını söylemek durumundayız.
Müdürlerin çok boyutlu ilişkileri vardır. Eğitim- öğretimle doğrudan veya dolaylı ilgili kurumlarla ilişkiler, öğretmen, öğrenci, veli, hademe vs. ile etkileşim alanı içindedir. Ancak bunlardan en önemlisi ve önde geleni öğretmenlerdir. Öğretmenler bir nevi öğrenci-veli ile müdürler arasında köprü ve iletişim konumundadır. Müdürler gücünü- rengini- verimliliğini öğretmenler üzerinden ifade ederler. Öğretmenliği öğretmenlere ilk realite düzeyinde ilk öğretenler okul müdürleridir. Özellikle ilk örneklik düzeyinde öğretmenlerin karşılaştığı müdürler o öğretmenin mesleki yaşamında çok güçlü etkiye sahiptirler. Mesleğe ilk adım atan öğretmenleri karşılayan öğretmenlerin mesleğe sevgi ve saygısı ilk karşılaşma ile şekillenir. Deyim yerindeyse ?müdürünü söyle senin nasıl bir öğretmen olduğunu söyleyeyim? sözüyle ifade edilebilecek bir ortam oluşmaktadır. Yeni atanan öğretmenlerle oluşan kuşak farkı ile oluşan uçurumları kapatmak, tecrübeleri uygun bir iletişim dili ile iletmekten öte yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle öğretmenliğinin ilk yıllarında üniversite yıllarında oluşan teorinin çok uzağında olan pratikle yüzleştiğinde yaşanan kırılmayı tamir edecek olan müdürlerdir. Bu boşluğu tamir etmekten öte yeni olanı ?bilmez? görüp onu kendi kalıplarına uydurmaya çalışan müdür ile öğretmen arasındaki süreç iyi yönlendirilmediği takdirde hayal kırıklıkları ile oluşan bir sürece dönüşmektedir.
Öğretmenler müdürlerin varlığını ancak törenlerde, toplantılarda veya soruşturmalarda görebilmektedirler. Eğitim- öğretim ile ilgili her türlü bağlantı noktasındaki öğretmenler ile müdürlerin bu kopukluğu anlaşılabilir değildir. Bir yıl içerisinde öğretmenler odasında sıklıkla görülebilen müdürler çok azdır. Okul yönetim yeri ?Öğretmenler Odası? olması gerekirken odalarda yukardan, emredici bir yaklaşımla idarenin verimli olacağı düşünülemez. İhtişamlı müdür odalarında özel bir işletmenin patronluğu vizyonuyla değil öğretmen ve öğrenci ile iç içe ama bunu sadece sorun merkezli paylaşım değilde güzellikleri de katarak oluşturabilecek bir ilişki biçimiyle bir çok sorunun üstesinden kolaylıkla gelinebilir. Özel görüşmeleri dışında öğretmenler odası merkezli bir yönetim anlayışının ön planda olması gerekirken okul müdürleri öğretmeni muhatap alıp değer vermeyi, ona saygı duymaktan uzak, küçümseyen yaklaşımları da vardır. Yönetilecek, denetim altına alınacak bir nesne gözüyle bakılmaktadır. Birliktelik ile dinamizm kazanılabilecek bir işbirliği yapılmaz. Görüldüklerinde ise eleştiri için oradadırlar. Öğretmenler onun varlığını bir güç ve güven unsuru olarak değilde tehdit unsuru olarak algılama noktasına gelebilmektedirler. Yaşanan sorunlarda kullanılan dil ortaya çıkan durumu çözebilecek, daha olgun adımların atılmasına vesile olacak bir yaklaşım içerisinde olmalıdır. Müdürlerin bu noktada resmi işlerin çokluğundan veya diğer etkenlerin fazlalığından dolayı gibi mazeretler yerine verimliliği artırıcı yol ve yöntemlerle bunları aşabilecekken bu nedenleri kendine kalkan edinerek durumu mazur göstermesi sonuca ulaşmada hiçbir etkisi olmamaktadır.
Müdürlerin öğretmenlere bir teklifleri yoktur. Teklifler çoğu kez öğretmenden gelir. Bunların çoğunluğu gereksizliğine dair bir çok sözden sonra yapılmaması noktasında karara bağlanır. Yapılacak işlerin risk haritaları çıkarılır, hiçbir şeyin yapılmaması inancı öğretmene de sinmeye başlar. Öğretmen ise bir daha yeni bir teklif ile müdürün huzuruna gitmeye cesaret bulamaz. Müdürlerin o ana kadar yapılmayan, denenmeyen bir şeyi yapma iradeleri yoktur. Veya başka bir yöneticinin nasıl bir örneklik ile hareket ederek neler yaptığı noktasında merak oluşmamaktadır. Merak yerine kıskançlık ve çekememezlik devreye girmektedir. Öğretmenlerin beklentileri daha çok motivasyon noktasında toplanmaktadır. Sorunların çözümüne daima hazır duran aynı zamanda ?Ya bir yol bul, Ya yol aç ya da Yoldan çekil? anlayışına sahip olmaları önceliklidir.
?Marifet iltifata tabidir? atasözü vardır. Yapılan çalışmaların sözlü veya maddi bir iltifatlarla pekiştirilmesi insan doğasının değişmeyen temayüllerindendir. Yapılan güzel bir işten dolayı alkışlanmak, taltif edilmek çalışmaların gelişerek devamını sağlayacaktır. Okullarda ise bu sürecin sağlıklı işlediği ve adaletli şekilde uygulandığı söylenemez. Bu noktada daha çok olumsuzlukların ön plana alınıp, bunlarında tartışılma üslubu insanı harekete geçiren değil kendi içine kapanmasına yol açan bir diyalog oluşturulur. Öğretmen görmezden gelindikçe kendi içinde kırgınlık yaşamakta, bu durum bir şeyler yapma şevkini de yok etmektedir. Öğretmenin yeni şeyler yapma azmi pekiştirileceğine bir şeyler yapmak suçmuş gibi muameleler de yapılmaktadır. Etkinlik düzeyi düşük olan, orijinal yaklaşımı olmayan bir öğretmen profilinin oluşmasına yol açılmaktadır. Özellikle yeni müfredat çalışmalarıyla öğretmenin etkinlik merkezli çalışmalarının artması ve projelerin çeşitlenmesi beklenirken okul müdürleri öğretmenlerin bu noktadaki çalışmalarını bazıları görmezden gelirken bazıları içinse önemli bir unsur olarak görülmediğinden geçiştirilmektedir.
Okul yönetimine geçen müdürler emekli olana kadar bu hakları olduğu için bu süreci sonuna kadar kullanmaktadırlar. Kendi kendine özeleştiri mekanizması yerine hep savunma, durumu idare etme ve en makul sebeplerle izah etme yaklaşımı ile yaşanan durağanlık sürüp gitmektedir. Bir öğretmenin zaafının veya ihmalinin bedelini bir sınıf öderken, bir müdürün yönetim zafiyetinin bedelini yönetimi altındaki tüm öğrenci ve öğretmenler çekmektedir. Müdürlük kabiliyet ve iradesine sahip olmayanların bu görevi bırakmak ve zararı azaltmak yerine ısrarla bu durumu kabullenmekten uzak yaklaşımla kendi durumlarını koruma güdüsü ile hareket etmeleri çıkmazları çoğaltmaktadır. 5 yıllık dönemlerde okul değiştirme mecburiyeti getirilmelidir. Aynı okulda 15 yıl görev yapmak verimliliği sağlamaktan uzaktır. İnsanın değişim ve gelişim doğasına da aykırıdır.
Yönetim sürecinde mevzuat ve yönetmelikleri avantaja dönüştürüp yeni açılımlar yapmak için değil de sınırlamak, kendini güvenceye almak ve bir şeyler yapmamanın mazereti haline dönüştürülür. Okul müdürleri yapılacak faaliyetlerin her aşamasında bulunmak isterler. İş ve görev paylaşımı ile bir ekip ruhu okullarda oluşmaz. Genellikle sorumluluk ya müdürün ya da bir öğretmene yüklenmiştir. Müdürler güç ve yetki paylaşımını esas alan bir tavırı esas almazlar. Kontrolleri ve denetimleri dışında bir işin veya paylaşımın olmasını doğru bulmazlar. ?Kendi başıma iş almayayım? düşüncesiyle kontrol mekanizması adı altında büyük bir daraltma oluşturulmaktadır. Öğretmene düşünme ve yerine getirebilme iradesi bırakılmayınca yapılan işte verim alınamamakta ve motivasyon sağlanmamaktadır. Bununla beraber öğretmende kendine güveni azaltacak bir sürecin oluşmasına sebep olunmaktadır.
Öğretmenler müdürlerin kendisine tanıdığı düşünce ve hareket alanına göre hareket eder. Küçük olayları büyüterek, büyük olayları aşılmaz kılarak kendi içinde küskünlükler ile hareket etmektedir. Müdürlerin tanıdığı alana razı olmayıp kalıpları kırmak cesaretini bulamayıp kemikleşen iradeleriyle durağan bir irade oluşmaktadır. Müdürü aşma gibi bir yaklaşım öncelenmemektedir. Her sorunda sorumluluğu müdüre yükleme kolaycılığı ile kendi iradesini yok saymaktadır.
Okullardaki görev paylaşımı ve müdür yardımcılarının varlığı ile sorumluluk alanı daralmış, modern çağın bireysellik sürecine rağmen bu durum müdürlerin etki ve önemini azaltmamıştır. Liderin varlığı ve buna duyulan ihtiyaç insan varlığının genlerinde daima mevcuttur. Değişerek ve gelişerek öğretmen- öğrencilerin önünde yürüyen, sorunları yorumlama ve çözüm üretme kabiliyeti yüksek, kendi etki alanını bir damlanın durgun gölde yarattığı halka halesi gibi hareketlilik oluşturan okul müdürlerinin olması için hem sistemin hem de bireylerin çabalarını yoğunlaştırmaları gerekmektedir.
Bu makale 1047 defa
rüstem Budak/ haber10.com