Ek ders ücretiyle öğretmen çalıştırılmasına yönelik hükümlerin iptali istendi

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 23 Kasım 2007 11:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI'NA

? YÜRÜTMEYİ DURDURMA VE DURUŞMA İSTEMLİDİR?

?ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASI VARDIR?

DAVACI : Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası

VEKİLLERİ : Av. Zuhal Çolak, Av. Mahmut Nedim Eldem,

Av. Mehmet Rüştü Tiryaki, Av. Necmiye Başel,

Av. Utku Emre Ses

Cinnah Cad. Willy Brant Sok. No: 13 Çankaya/ANKARA

DAVALILAR : 1. Başbakanlık-ANKARA

2. Maliye Bakanlığı-ANKARA

3. Bitlis Valiliği-BİTLİS

KONU : Bitlis Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğünün 21.9.2007 tarih ve 2395 sayılı ek ders ücreti karşılığı görevlendirme işlemi ile bu işlemin dayanağı olan 16 Aralık 2006 gün ve 26378 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1.12.2006 gün ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının 9/1-a maddesinin öncelikle yürütmesinin durdurulması, iptali ve duruşma istemi ile 16 Aralık 2006 gün ve 26378 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1.12.2006 gün ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının 9/1-a maddesinin yasal dayanakları olan 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesinin ve 439 sayılı yasanın 8.maddesinin anayasanın 6., 7., 10., 11., 70. ve 128. maddelerine aykırılığına ilişkin iddiamızın ciddi görülerek Anayasa Mahkemesine yürürlüğün durdurulması istemli iptal başvurusunda bulunulmasına karar verilmesi istemidir.

BİLDİRİM GÜNÜ : 21.9.2007

O L A Y VE HUKUKSAL DURUM

1. Davalı Valilik 21.9.2007 tarih ve 2395 sayılı yazısıyla yükseköğretim mezunu 83 kişiyi değişik branşlarda ek ders ücreti karşılığı görevlendirmiştir(ek-1). Bu yazıda her ne kadar işlemin dayanağı olarak Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen ve Yöneticilerinin Ders ve Ek Ders Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 9.maddesi gösterilmekte ise de burada kastedilenin12.2006 gün ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı olduğu açıktır. Bakanlar Kurulu kararında da ?Ders ücreti karşılığında görevlendirme? başlıklı 9.maddenin a bendinin dava konusu işlemin dayanağı olduğu görülmektedir. Bu madde; ?Yüksek öğrenimli olmak koşuluyla;

1)Bu karar kapsamındaki yönetici ve öğretmenler dışındaki resmi görevliler ile sınıf öğretmenlerine ilköğretim okulu 6,7 ve 8'nci sınıflarına, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında haftada 8 saate,

2) Resmi görevi bulunmayanlar ile emeklilere, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim ve yaygın eğitim kurumlarında haftada 30 saate,

kadar ek ders görevi verilebilir.? denmektedir.

2. Dava konusu düzenleme dayanağı olan yasa hükümlerine açıkça aykırıdır. Çünkü;

1) Dava konusu düzenlemenin dayanağı 439 sayılı Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri İle İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri İle Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanunun 8.maddesi ve 657 sayılı yasanın (değişik) 89,maddesidir. 439 sayılı yasanın 8.maddesinde; ?Milli Eğitim Bakanlığına bağlı her dereceli okullara meslekten öğretmen bulunmaması halinde;

a) Yüksek dereceli okullara üniversite ve yüksek okul mezunları ile dengi yabancı üniversite ve yüksekokul mezunları ,

b) Orta dereceli okullara orta öğretim öğretmenliği şartlarını taşıyanlarla ilkokul öğretmenliği yapanlar ve ev işleri dersi için de mesleki ve teknik öğretim kurslarında öğretmenlik yapmakta olanlar,

geçici olarak ücretle öğretmen atanabilirler.

Bunlardan, resmi görevi bulunanlara haftada sekiz, resmi görevi bulunmayanlardan yükseköğretim kurumlarına atananlara on iki, orta dereceli kurumlara atananlara yirmi dört saate kadar ders verilebilir.? denilmektedir. 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesi; ?Her derecedeki eğitim ve öğretim kurumları ile Üniversite ve Akademi(Askeri Akademiler dahil), okul, kurs veya yaygın eğitim yapan kurumlarda ve benzeri kuruluşlarda öğretmen veya öğretim üyesi bulunmaması halinde öğretmenlere, öğretim üyelerine veya diğer memurlara veyahut açıktan atanacaklara ücret ile ek ders görevi verilebilir.

Ücretle okutulacak ders saatlerinin sayısı, ders görevi alacakların nitelikleri ve diğer hususlar ile ilgili bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile tespit olunur.? demektedir. Dava konusu düzenleme açısından 439 sayılı yasanın 8.maddesi özel yasa niteliğindedir. Çünkü dava konusu düzenleme ek ders ücreti verilebilecek olanlara ilişkin bir düzenlemedir. 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesi ise 439 sayılı yasanın 8.maddesine göre sonraki genel yasa niteliğindedir. 439 sayılı yasanın 8.maddesi yönetime ders ücreti karşılığında görevlendirme yetkisini orta dereceli okullar ve ev işleri dersi için tanırken, 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesi bu yetkiyi hemen hemen her eğitim-öğretim kurumu için tanımaktadır. Böylece dava konusu düzenlemenin dayanağı olan 439 sayılı yasanın 8.maddesi ile 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesinin birbiriyle çatışması ortaya çıkmaktadır. Önceki özel yasa ile sonraki genel yasanın çatışması durumunda ise özel yasanın uygulanacağı hukuk kurallarının zorunlu bir sonucudur. Bu nedenle dava konusu düzenlemenin 2.fıkrasında ders ücreti karşılığında görevlendirme yetkisini orta dereceli okullar ve ev işleri dersi dışında okul öncesi, ilköğretim, özel eğitim ve yaygın eğitim kurumları için tanıyan ibareler açıkça hukuka aykırılık taşımaktadır.

2) 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun ?Öğretmenlik? başlıklı 43/1 maddesinde, öğretmenliğin, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği olduğu, öğretmenlerin bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlü oldukları, 4.fıkrasında öğretmenlik mesleğinin, adaylık döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına ayrıldığı, adaylık dönemini başarı ile tamamlayanların mesleğe öğretmen olarak atanacakları, kariyer basamaklarında yükselmenin koşulları hükme bağlanmış, ?Öğretmenlerin nitelikleri ve seçimi? başlıklı 45. maddenin 1.fıkrasında ise, öğretmen adaylarında genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon bakımından aranacak niteliklerin Milli Eğitim Bakanlığınca tespit olunacağı, anılan maddenin 4.fıkrasında da, hangi derece ve türdeki eğitim, öğretim, teftiş ve yönetim görevlerine hangi seviye ve alanda öğrenim görmüş olanların ne gibi şartlarla seçileceklerinin yönetmelikle düzenleneceği hükmü yer almıştır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Yasasının 44.maddesinde de öğretmenlerin yasalarla kendilerine verilen işlerden başka, meslek dışı herhangi bir görevle yükümlü tutulamayacağı belirtilmektedir. Bu hükmün mefhumu muhalifinden öğretmenlik görevinin öğretmen olmayan kişiler dışında yerine getirilmesinin yasal olarak olanaksız olduğu anlaşılmaktadır. 4.3.2006 tarih ve 26098 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin ?Atama Şartları? başlıklı 6.maddesinde öğretmenliğe ilk defa atanacaklarda aranan koşullar sayılmış ve bu koşullar arasında da öğretmen adayının Kamu Personeli Seçme Sınavında Bakanlıkça belirlenecek taban puan veya üstünde puan alması koşulu da getirilmiştir. Bakanlıkça belirlenen KPSS puanına sahip olan öğretmen adayları puan durumuna göre duyurulan açık kadrolar oranında sıralamaya tabi tutulmaktadır. 119 sayılı Talim ve Terbiye Kurulu kararı da kimlerin öğretmen olabileceğini, öğretmenlerin aylık karşılığı okutabileceği dersleri belirlemiştir.

657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesi ders ücreti karşılığında görevlendirme olanağını öğretmenlere, öğretim üyelerine, diğer memurlara ve açıktan atanacaklara tanımakta, 439 sayılı yasanın 8.maddesi ise bu olanağı orta öğretim öğretmenliği koşullarını taşıyanlara, ilkokul öğretmenliği yapanlara ve ev işleri ders için mesleki ve teknik öğretim kurslarında öğretmenlik yapmakta olanlara tanımaktadır. Bu durumda da 439 sayılı yasanın 8.maddesi ile 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesinin birbiriyle çatışması ortaya çıkmaktadır. Söz konusu çatışma yukarda belirtilen 1739 sayılı yasanın 43.ve devamı maddeleri ışığında değerlendirildiğinde ders ücreti karşılığında görevlendirmenin öğretmen ya da öğretmen olabilecek kişiler dışındaki kişilere tanınması olanaklı değildir. Çünkü 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesi karşısında 439 sayılı yasanın 8.maddesi ve 1739 sayılı yasanın 43. ve devamı maddeleri özel yasa hükmünde olduğundan bu maddelere itibar etmek gerekir. 1739 sayılı yasanın anılan hükümlerinden yasa koyucunun iradesinin öğretmenlik hizmetinin öğretmen ya da öğretmen olabilecek kişilere gördürülmesi yönünde olduğu anlaşılmaktadır. Aynı şekilde dava konusu düzenlemeyle tüm yükseköğretim mezunlarına tanınan ders ücreti karşılığında görevlendirme olanağının kamu yararı ve hizmetin gereklerine de uymayacağı, eğitim-öğretim faaliyetinin bir bütün olduğu dikkate alındığında bunun ciddi olumsuzluklara yol açacağı kuşkusuzdur. Öteki türlü dava konusu işlem yazısında da yer aldığı üzere ziraat mühendisi, orman mühendisi, işletme ve meslek yüksekokulu mezunlarının sınıf öğretmeni olarak ders ücreti karşılığında görevlendirilmesini yadırgamamak gerekir. Bu nedenlerle dava konusu düzenlemenin ders ücreti karşılığında görevlendirilme olanağını resmi görevliler, resmi görevi bulunmayanlar ve emeklilere tanıyan ibarelerinde açıkça hukuka aykırılık vardır.

4) 439 sayılı yasanın 8.maddesi ders ücreti karşılığında görevlendirme yoluyla orta dereceli okullara atananlara 24 saate kadar ders verilebileceğini düzenlemiştir. 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesi ise; ?Ücretle okutulacak ders saatlerinin sayısı, ders görevi alacakların nitelikleri ve diğer hususlarla ilgili Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile tespit olunur.? demektedir. Bu durumda da sonraki genel yasa ile önceki özel yasanın çatışması ortaya çıkacağından özel yasanın uygulanması gerekmektedir. Oysa dava konusu düzenlemenin ikinci fıkrasında 30 saate kadar ders verilebileceği düzenlenmiştir. Bu nedenle dava konusu düzenlemede yer alan ? 30 saate kadar? ibaresinin de hukuka uyarlılığı bulunmamaktadır.

3. Dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümleri anayasanın 6., 7., 10., 70. ve 128.maddelerine aykırıdır.

1)Anayasanın 6., 7. ve 128.maddeleri yönünden:

Dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümleri öğretmen sayısının yetersiz olması durumunda yönetime ders ücreti karşılığında öğretmen görevlendirme yetkisi vermektedir. Bu bağlamda anayasanın kamu hizmeti görevleriyle ilgili hükümlerinden ?Genel ilkeler? başlıklı 128.maddesinde, devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceğini, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceğini öngörmüştür. Madde, yürütmekle yükümlü olunan kamu hizmetlerinin gerektiği görevlerden söz ederken, kamu hizmetleriyle bağlantı kurmuş, hizmetlerin nitelik yönünden ayrılık taşıyacağı düşüncesinden hareketle devleti, iktisadi teşebbüslerini ve diğer kamu tüzel kişilerini ayrı ayrı saymışsa da, hepsinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları hizmetleri kamu hizmeti olarak kabul etmiş ve bu hizmetleri görenlerin memur ve diğer kamu görevlileri olabileceğini belirtmiştir.

Anayasanın Yürütme Bölümü'nde ?İdarenin Esasları?, ?İdarenin bütünlüğü ve kamu tüzel kişiliği? başlığını taşıyan 123.maddesinde belirtildikten sonra 125.maddede idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, İdarenin kuruluşu 126.maddede ?Merkezi İdare?, 127.maddede ?Mahalli idareler? olarak bölümlere ayrılmıştır. Anayasanın 125.maddesinin dördüncü fıkrasında geçen ?yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesi ?? hükmündeki ?esaslar? sözcüğü ile 128.maddesindeki ?genel idare esasları? kamu yönetimlerinin görevlerinin dayanaklarıdır. Yönetim, Anayasa'nın 123.maddesine göre, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür. Yönetimin kuruluş ve görevleri merkezden ya da yerinden yönetim esaslarına göre düzenlenir. İster merkezden yönetim esası, ister yerinden yönetim esası uygulansın hepsi, genelde ?İdare? çatısı altında toplanır, yönetimin bütünlüğünü oluşturur, kamu hizmeti görürler. Eğitim ve öğretim kurumları, 3797 sayılı yasanın öngördüğü kurumlardır ve bu yasanın 2.maddesine göre de eğitim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'nın gözetim ve denetimindedir. 657 sayılı yasada değişiklik yapan 15.5.1975 günlü, 1897 sayılı yasanın 5.maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca çıkarılan 26.11.1975 günlü, 7/10986 sayılı Kararname'de Milli Eğitim Bakanlığı, devlete verilen asli ve sürekli görevleri genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü kurumlar arasında gösterildiğinden, bu bakanlığın yönetim ve denetimde bulunan eğitim ve öğretim kurumları da bir kamu hizmeti olan eğitim ve öğretim hizmetlerini ?genel idare esaslarına göre? yürütmekle yükümlü kuruluşlar sayılmalıdır.

Bu bakımdan 439 sayılı yasanın 8.maddesi ve 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesine dayanarak ders ücreti karşılığında görevlendirilen kişilerin kamu hizmeti göreceği, ancak bu durumlarıyla memur sayılamayacağı kuşkusuzdur. Bu durumda geriye Anayasa'nın 128.maddesindeki ?diğer kamu görevlisi? statüsü kalmaktadır. Bu nedenle anayasanın 128.maddesi doğrultusunda bu yöntemle görevlendirilenlerin diğer kamu görevlisi sayılıp sayılamayacağının tartışılması gerekir. Bu biçimde görevlendirilenlerin ?diğer kamu görevlisi? içinde kabul edilmesi, bizi, devletin genel idare esaslarına göre yürütülecek olan asli ve sürekli görevlerini, geçici, sözleşmeli ve hatta işçi statüsündeki personele gördürülmesine bile olanak verecek ve ?kamu görevlisi? kavramını tersyüz edecektir. Bu tarz çalıştırma ancak geçici ve süreli işlerde söz konusu olabilir. Özü sürekli olan görevlerde, örneğin denetim, eğitim-öğretim, adalet hizmetlerinde sözleşmeli personel çalıştırılamaz. Asli ve sürekli görevlerde hukuksal durumu memur olmayan personelin çalıştırılması olanaklı değildir. Danıştay 12.Dairenin 20.2.2006 tarih ve 2005/5116 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu kararda; ?... öğretmenliğin öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak üç kariyer basamağına ayrıldığı, ancak uzmanlık, beceri öğretimi ve uygulama gerektiren alanlar gibi konularda geçici olarak uzman ve usta öğretici görevlendirilebileceği anlaşılmakta olup, söz konusu düzenlemeler ile özel bir ihtisas mesleği, asli ve sürekli bir kamu hizmeti olan öğretmenliğin geçici personel görevlendirme suretiyle yürütülmesine imkan tanınmaması karşısında dava konusu genelge ile getirilen düzenlemede normlar hiyerarşisine ve hukuka uyarlılık bulunmamaktadır. Her ne kadar, uzmanlık, beceri öğretimi ve uygulama gerektiren konularda kararname ve genelge uyarınca geçici personel çalıştırılması mümkün ise de, dava konusu genelge ile her alanda geçici personel çalıştırılması uygulaması getirilmiş ve genel atama usulü terkedilmiştir. Genelgede bu nedenle de hukuka uyarlılık görülmemiştir.? denilmektedir.

Anayasanın 128 ve 129.maddelerindeki ?kamu görevlisi? kavramı dar anlamdadır, bu anlamdaki kamu görevlileri kapsamına devletin siyasal yapısını oluşturan görevlilerin dışında kalan kamu görevlileri girer. Bunlar hakim ve savcılar, subay ve astsubaylar, öğretim elemanları gibi çeşitli hukuksal durumda bulunan kimselerdir ve bu gibiler kamu kuruluşlarında asli ve sürekli görevler yürütürler. Anayasa Mahkemesi'nin 22.12.1988 gün ve E.1988/5, K.1988/55 sayılı kararında da; ?Anayasa'nın 128.maddesinde öngörülmüş bulunan ?genel idare esasları' dışında kalan hizmetlerde ise, kuşkusuz, bu tür görevlendirmelerin olanağı vardır. Bu hizmetlerin kapsamının sayısal ya da oransal olarak dar veya geniş tutulması, konunun ağırlıklı önemini azaltmaz, yönünü değiştiremez.

?..

Sözkonusu KHK'lerin getirdiği sözleşmeli personelin ?diğer kamu görevlileri? kapsamında sayılabileceğine ilişkin bir yorumu, Anayasa'nın 128.maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen ve memurlara olduğu kadar, diğer kamu görevlileri için de uygulanması zorunlu ?atama? koşuluyla bağdaştırma olanağı yoktur. Çünkü, atama, gerek öğretide, gerek yargısal içtihatlarda birbiriyle uyumlu ve tutarlı biçimde bir ?şart-işlem? olarak nitelendirilmektedir. Şart işlemlerin temel karakteristiğini, objektif hukuktan gelen bir güç ve yetkinin kullanılması oluşturmaktadır. İşlemin konusunu, objektif hukuk kuralları düzenlediği için tarafların iradesini belirleme yetkisi yoktur. Atama işleminde memur ya da diğer kamu görevlilerinin rolü, karşılıklı hak ve yükümlülüklerin yetki ve sorumlulukların kural işlemlerle önceden saptandığı, varolan ve doğmuş bir statüye intisap etmekten ibarettir. Örneğin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre, memur olmak isteyen birey ya da bireyler, bu yasadaki memurluğa giriş koşullarının ya da öteki kuralların dışında, kendileri için farklı uygulamalar yapılmasını ileri süremezler.

Sözleşmeli personel istihdamında ise ?akdi? bir durum söz konusudur ve atamadan tamamen başkadır. Genelde sözleşmenin tarafları arasında özgür ve karşılıklı irade uyumu esastır. Sözleşme bireyin hak ve yetkilerini, çalışacağı kurumla olan ilişkilerini gösterecek ve yönetecek birtakım hükümleri de içerir. Böylece taraflar için yeni hukuksal durumlar yaratır.

Şu halde, kamu iktisadi teşebbüslerinde çalıştırılan ve KHK'de bir ?hizmet sözleşmesine tabi olduğu belirlenen sözleşmeli personelin, Anayasa'nın 128.maddesinde yer alan ve atamaya tabi ?diğer kamu görevlileri ? kapsamına dahil edilmelerinde anayasal olanak yoktur.?

??kamu hizmetlerinin gerektirdiği?. sürekli görevler? den söz eden anayasanın 128.maddesi kamu hizmetinin sürekliliği ilkesini, kamu hizmetinin asgari ilkelerinden biri olarak kabul etmiştir. Kamu görevlileri statüsüne getirilen kısıtlamalar da süreklilik ilkesine dayanmaktadır. Görevden çekilmeye ilişkin düzenleme örnek gösterilebilir. Kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesi Danıştay içtihatlarında açıkça kabul edilmektedir. Danıştay'ın bir kararında süreklilik, kamu hizmeti tanımının bir unsuru olarak değerlendirilmiştir. ?Kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetim ve denetimi altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.?(DİİK., E.1996/79, K. 1996/83, k.t. 3.10.1996, DD., sy.93,1997, s.36) Danıştay tarafından, süreklilik kamu görevlilerinin ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir. Kararda kamu hizmetlerinin görülmesine geçici olarak katılanların kamu görevlisi olup olmadığı değerlendirilmiştir.?Öğreti ve yargısal kararlarda, kamu idare ve kurumlarında kamu hizmetlerini yürüten kişilerden; idare örgütüne ve hizmet kadrosuna sürekli biçimde girmiş ve onunla kaynaşmış olan, örgüt içinde ve aralarında hiyerarşi bağı ve kendilerine özgü statüleri bulunan, görevleri dışında da bu statüleri ile resmi sıfat ve yetkilerini koruyan, kamu hizmetlerinin gerektirdiği alanlarda uzmanlaşmış olanlar ?memur ya da kamu görevlisi ? sayılmakta, bu nitelik ve koşulları taşımayanlar ise ?memur ya da kamu görevlisi ?deyimi kapsamında kabul edilmemektedir.

?belediye meclis ve encümeninin seçilmiş üyeleri ile il genel meclisi ve daimi encümeninin seçilmiş üyelerinin, seçimle ve belirli bir süre için kamu hizmetine katıldıkları, genelde kurul halinde çalıştıkları, kurulun dışında resmi sıfat ve statüleri bulunmayıp kendi meslek ve statülerini korudukları; geçici ve gönüllü köy korucuları ile geçici işçiler ve öğretmenlerin ise, kamu hizmetlerine geçici ve arizi olarak katıldıkları için kamu görevlisi sayılmasına olanak bulunmamaktadır.?(D1.D., E.1996/131, K.!996/442, k.t. 19.6.1996, DD., sy.91, 1996,s.62)

Anayasanın 128.maddesinde, asli ve sürekli kamu hizmetlerinin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği hükme bağlanırken, ikinci bent yardımıyla sürekli görevlere sürekli statü esası düşünülmüştür. Hizmetin asli kamu hizmeti olması, onun sürekli olmasını da gerektirmektedir. Sürekli görevin ise, sürekli çalışan, çalışma güvencesi olan personel ile yürütülmesi, devlet hizmetinin istikrarı açısından zorunludur. Sürekli değişen personel ile istikrarı korumak mümkün değildir. Oysa, istikrar, devleti devlet yapan en önemli ilkelerdendir.

Bu doğrultuda dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümleri geçici nitelikte kişilerin çalıştırılmasını içermektedir. Bu geçicilik öncelikle anılan yasaların kendisinden doğmaktadır. Çünkü yasa metinlerinde meslekten öğretmen bulunmaması, öğretmen veya öğretim üyesi bulunamaması hallerinde denilerek bu tarz görevlendirme bir koşula bağlanmış ve bu koşul sürdükçe çalışmalarına olanak sağlanmıştır. Bu, sürekli olan kamu görevinde kadro ihtiyacına göre her yıl çalışıp, çalışmayacağı belli olmayan kişilerin çalıştırılması anlamına gelmektedir.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle ders ücreti karşılığında görevlendirilen kişileri Anayasa'nın 128.maddesinde belirtilen ?diğer kamu görevlisi? içinde değerlendirmek olanaksızdır. Bu nedenle eğitim ve öğretim hizmetlerinde ders ücreti karşılığında görevlendirmenin anayasal dayanağı yoktur.

Kaldı ki bu tarz görevlendirmeyi ?diğer kamu görevlisi? içinde değerlendirsek bile aşılması olanaksız daha açık bir sorun vardır. Çünkü Anayasa'nın 128/2 maddesinde ?Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir? denilmekte ve bu hüküm uyarınca da bu tarz görevlendirilenlerin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri yasayla düzenlenmesi gerekmektedir. Oysa dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümlerinde bu hususlar yer almamaktadır. Dolayısıyla Anayasa'nın 128/2 maddesi gereğince yasayla düzenlenmesi gereken konuların yasayla düzenlenmemesi Anayasa'nın 128/2 maddesine açıkça aykırıdır. Söz konusu hususların yasa dışında bir yolla düzenlenmesi de mümkün değildir. Çünkü anılan Anayasa Mahkemesi kararı, ? Bu konunun yasayla düzenlenmesi, yasanın o konuda kavram, ad ve kurum olarak söz etmesi demek değildir, düzenlemede yetkiyi başkasına bırakmadan kendisinin kurallaştırması gerekir. Bu, yasa koyucunun iradesinin uygunlukla yansımasıdır. Yasayı kabul edip yürürlüğünü belirlemek biçimindeki irade belirtmesi, düzenlemeyi kendisi yapmış olmadıkça yasayı Anayasa'ya aykırı olmaktan kurtaramaz. KHK ise Anayasa'nın 7.maddesine aykırı biçimde yasama yetkisini Yüksek Planlama Kurulu'na devretmiş olmaktadır. Düzenleme, Anayasa'nın 128. ve 7.maddelerine aykırıdır. ? demektedir.

Bu bağlamda belirtilen nedenle bu durum aynı zamanda ?yasama yetkisinin devri ? niteliği taşıdığından Anayasa'nın 7.maddesine de aykırıdır.

Aynı şekilde anılan yasa hükümlerinde yer alan ?meslekten öğretmen bulunmaması? ibaresi ile ?öğretim üyesi veya öğretmen bulunmaması? ibaresi bir başka açıdan daha ?yasama yetkisinin devri? niteliği taşımaktadır. Bu ibareler şeklen yasa niteliği taşısa da bir düzenleme içermemektedir. Çünkü geçici bir durumu esas almakta ve esas alırken de söz konusu durumun hangi aşamada oluşacağı, bu konudaki ölçütlerin ne olacağı belli değildir. Bu, istisnanın genel kural haline gelmesine yola açabilecek, yürütmenin kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi -yasama organının başka bir yasa kabul etmesine gerek olmadan- kullanması sonucunu doğurabilecektir. Gerçekte yaşanan durum da budur. Çünkü Milli Eğitim Bakanlığı halen yaklaşık 80 bin kişiyi ders ücreti karşılığında görevlendirirken öğretmen açığını bu sayının dışında tutarak göstermektedir(ek-2). Bu, yönetimin istisnai olarak tanınan bir yöntemi genel bir yöntem haline getirdiğinin ve yasaya karşı hile yaptığının açık kanıtıdır. 439 sayılı yasanın 8.maddesinde ders ücreti karşılığında görevlendirme konusunda ders saati sayısı bakımından 439 sayılı yasanın 8.maddesinde bir sınırlama getirilirken 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesinde bu konuda tümüyle Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bu yetki doğrultusunda resmi görevi bulunmayanlar ile emeklilere dava konusu düzenlemeyle haftada 30 saate ders ücreti karşılığında görevlendirme olanağı tanınmıştır. Yukarda vurgulanan yönetimin genel eğilimi nedeniyle bu sayının sonraki yıllarda çok daha yukarılara çıkma olasılığı yüksektir. 657 sayılı yasanın anılan hükmünde yönetime bu konuda bir sınır getirilmemesi buna dayanak sağlamaktadır. Oysa Anayasa Mahkemesi'ne göre, yasalarda ?genellik? ilkesi, ?özel, aktüel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüde olan herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılar( Anayasa Mahkemesi, 20.11.1996, E.1996/58,K.1996/43). Bu bakımdan anılan yasa hükmü, düzenlediğini iddia ettiği konuda görünür amacına(istisna olarak sözleşmeli öğretmenliğe eğitim-öğretim hizmetlerinde yer verme) uygun olarak temel kuralları ve ilkeleri koymamakta, çerçeveyi çizmemekte, yasayla belirleme gereğine karşın, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı, hiçbir nesnel ve somut ölçü olmadan yönetimin düzenlemesine bırakmaktadır. Yönetim, kadrolu öğretmenlerin tüm öğretmenler arasındaki oranını, konumunu başka bir yasal düzenlemeye gerek olmadan istisna olarak getirilen bu düzenlemeyle belirleyebilme olanağına sahip olabilecektir. Bu durum Anayasa'nın 6. ve 7.maddesinin ihlalidir.

2)Anayasa'nın 10. maddesi yönünden :

Yasa önünde eşitliğin güvencesini oluşturarak eylemli değil, hukuksal eşitliği düzenleyen Anayasa'nın ?kanun önünde eşitlik? başlıklı 10.maddesi, tüm yurttaşların her yönden aynı kurallara bağlı tutulmaları zorunluluğunu içermeyip hukuksal durumları arasında haklı bir nedene dayanmayan ayrımı önlemeyi amaçlamakta, haklı neden varsa kimi yurttaşların başka kurallara bağlı tutulmalarına olanak vermektedir.

Dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümleri, eğitim-öğretim hizmetlerinde görev yapacak kadrolu öğretmenler ile ders ücreti karşılığında görevlendirilenler arasında ve ders ücreti karşılığında görevlendirmeye başvuran-başvurmayanlar arasında ayrımcılığa yol açmaktadır.

Ders ücreti karşılığında görevlendirilenler ile kadrolu öğretmenlerden her ikisinin de üstlendikleri kamu görevi öğretmenliktir. Onlar bu görevle ilgili sorumluluklarını da 1739 sayılı yasada belirtilen ?Türk Milli Eğitiminin Genel Amaçları? doğrultusunda yerine getirmekle yükümlüdürler. Dolayısıyla Ders ücreti karşılığında görevlendirilenler ile kadrolu öğretmenlerin üstlendikleri görev ve sorumluluklar aynıdır. Bu iki gruptaki kişilerin hakları incelendiğinde ise, ders ücreti karşılığında görevlendirilenleri iş güvencisi, parasal haklar, yükümlülükler ve yaptırımlar konusunda yönetimin insafına terk edilen ve bu nedenle de geleceklerinden ciddi kaygı duyan kişiler olarak rahatlıkla değerlendirebiliriz. Kadrolu öğretmenler ise birçok sorunla karşılaşsalar da 657 sayılı yasanın ve diğer özel yasaların getirdiği güvencelere, hak ve olanaklara sahiptir. Bu durumda aynı görevi ve sorumluluğu taşıyan ders ücreti karşılığında görevlendirilenler ile kadrolu öğretmenler dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükmü nedeniyle farklı statüye tabi olacak, farklı ücret alacak ve farklı uygulamalara maruz kalacaklardır. Bu, anılan yasa hükmünün kuşkusuz aynı görev ve sorumlulukları üstlenenler arasında ayrımcılığa olanak verdiği anlamına gelmektedir.

Bu bağlamda genel idare esaslarına göre yürütülen ve önemi ve değeri nedeniyle devletin başlıca hizmetleri içindeki eğitim-öğretim hizmetlerinde ders ücreti karşılığında görevlendirilmeyi olanaklı kılan anılan yasa hükmünün anayasanın 10.maddesi açısından kamu yararına veya haklı nedene dayanıp dayanmadığını tartışmak gerekir.

Bu konuyu öncelikle 657 sayılı yasanın gerekçesi ve mantığı çerçevesinde incelemek bazı sonuçlara varmamızı kolaylaştırır. 657 sayılı yasadan önceki dönemde sözleşmeli statü, özel meslek bilgisi ve ihtisası olan elemanı çalıştırmak için değil, daha avantajlı ücret rejimi yaratmak için kullanılmaktaydı. 1960'lı yıllarda hazırlanan yönetimin yeniden düzenlenmesi ile ilgili raporda, ?Benzer nitelikteki görevler için benzer istihdam biçimi uygulanmalıdır. Böylece, bir kurumda devlet memurluğu statüsü ile görülen bir hizmetin, başka bir kurumda sözleşmeli statü ile gördürülmesine imkan verilmemiş olur.? denilerek o zamanki uygulamanın yanlışlığı dile getirilmiştir. Demek ki bırakın aynı kurumda farklı kurumlarda bile aynı işi yapanların hem memur, hem de sözleşmeli statüye tabi olmalarının önlenmesi temel ilkedir. Kaldı ki ders ücreti karşılığında görevlendirilenler sözleşmeli öğretmenlere göre iş güvencesi, parasal haklar, yaptırımlar, çalışma koşulları vb. yönlerden daha olumsuz koşullara tabidir.

657 sayılı yasanın gerekçesinde, devlet hizmeti yürütenlerin statü farklılaşmasından ve bu konudaki dağınık mevzuattan, özellikle kuruluş yasalarındaki sözleşmeli çalıştırmaya yetki veren hükümlerden yakınılmakta; devlet hizmeti gördürülen kişilerin hukuksal ve mali statüleri birleştirilerek tek istihdam biçiminin kabul edildiği vurgulanmaktadır. Yine aynı gerekçede, bu yasa ile memurluğun bir meslek olarak bütünlüğünün sağlanacağı, aynı işleri gören kimselerin farklı statüler yüzünden değişik ücret rejimine tabi tutulmalarının önleneceği belirtilmiş; ders ücreti karşılığında görevlendirilmenin, sözleşmeli statünün çok sınırlı uygulanacak biçimde düzenlendiği ifade edilmiştir.

Anılan yasa hükümlerinden ders ücreti karşılığında görevlendirmeye gerekçe olarak öğretmen yetersizliği gösterilmektedir. Oysa bu durum neden değil sonuçtur. Çünkü Türkiye'de halen 160 bine yakın işsiz yeteri kadar öğretmen adayı vardır, sorun yönetimin ihtiyaç oranında öğretmen kadrosu yaratmamasından doğmaktadır. İhtiyaç kadar öğretmen kadrosu yaratılması görevi yönetimindir. Dolayısıyla yönetimin görevini gereği gibi yerine getirmemesinden, yönetimin değişik birimleri arasında hizmetin örgütlenmesinden ortaya çıkan bir sorun vardır. Bu nedenle söz konusu sorunun çözümü olarak sunulan ders ücreti karşılığında görevlendirmeyi olanaklı kılan anılan yasa hükmünün kamu yararına veya haklı bir nedene dayandığını ileri sürmek mümkün değildir.

Kaldı ki anılan yasa hükmüyle zorunlu ve istisnai bir durum olarak getirildiği ileri sürülen ders ücreti karşılığında görevlendirilme yukarda belirtildiği üzere genel bir uygulama haline gelmiştir. Çünkü gündelik bir anlayışla hareket eden yönetim için, öğretmen kadrosu yaratmak yerine iş güvencesi, parasal haklar vb. açılardan kendisi açısından bu tarz görevlendirme daha elverişlidir. Böylece eğitim-öğretim hizmetleri alanında iki tip çalışma düzeni getiren anılan yasa hükümleri, bu alanda yalnızca sözleşmelilerin ve bu tarz görevlendirilenlerin kalmasına yol açabilir. Lafzında ihtiyaç-kadro dengesizliği ileri sürülse de gerçekte anılan yasa hükmünün böyle bir sonuca ya da amaca hizmet edeceği ya da siyasal iktidarların yasa hükmünü bu yönde kullandıkları açıktır. Dolayısıyla anılan yasa hükmü için ileri sürülen ihtiyaç-kadro dengesizliği gerekçesi yalnızca sözde kalabilecek bir gerekçedir. Bu nedenle de anılan yasa hükmünün getirdiği ayrımcılık haklı bir nedene dayanmamaktadır.

İç hukukumuzun parçası olan 111 sayılı ILO Sözleşmesi Anayasa'nın 10.maddesi anlamında yönetimin takdir marjını belirleyen kurallar arasında yer alır. 22.12.1966 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ?İş ve Meslek Bakımından Ayrım Hakkında 111 Sayılı Sözleşme?nin 1/a maddesi; ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal inanç, ulusal veya sosyal menşe bakımından yapılan ve iş veya meslek edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün tutmayı, 1/b maddesi de; meslek veya iş edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan bütün diğer ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün tutmayı ayrım yapma olarak nitelendirmiştir. Sözleşmenin 2.maddesi ile 3/c maddesinde düzenlenen hükümler çerçevesinde de devlet organları bu sözleşmede ayrım kabul edilen hususlarda ayrımı ortadan kaldırmaya yönelik olan, iş ve meslekte tabi olunacak muamelelerde eşitliği hedef tutan politikalar gerçekleştirmeyi ve bu politika ile bağdaşmayan yasa hükümlerini kaldırmayı, idari talimat ve tahkikatı değiştirmeyi taahhüt etmiş bulunmaktadır. Ders ücreti karşılığında görevlendirilenler ile kadrolu öğretmenler arasında ayrımcılık yaratacak anılan yasa hükümleri görüldüğü üzere 111 sayılı ILO Sözleşmesi ile de açıkça bağdaşmaz niteliktedir. Bu bağdaşmazlık temel haklardan biri olan çalışma özgürlüğünü düzenleyen iç hukukun parçası uluslar arası bir sözleşme hükümleri ile bir yasa hükmü arasındadır. Bu durum Anayasa'nın 90/son maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, yönetim, anılan yasa hükmü ile Anayasa'nın 10.maddesinin çizdiği sınırı aşmıştır.

Anılan yasa hükümleri öğretmen adayları arasında da ayrımcılığa yol açacak niteliktedir. Yönetim için belirtilen nedenlerle ders ücreti karşılığında görevlendirme daha çok tercih nedeni olabilecek, bu da istihdamı düşünülen kadrolu öğretmen oranını azaltacak veya sona erdirebilecektir. Böylece öğretmenliğe atanmak için tüm koşulları taşıyan ve Kamu Personeli Seçme Sınavında da istenen puanı elde ettiği halde yeterli kadro olmadığı için atanamayan öğretmen adayı daha çok karşımıza çıkacaktır. Çünkü artık öğretmen ihtiyacı sözleşmeli ya da ders ücreti karşılığında görevlendirilmeyle karşılandığından, yönetim, bunlar için daha az kadro sağlayacaktır. Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda öğretmen atamalarında kadrolu ve sözleşmeli olarak her iki gruptan atama yaparken atamaya ilişkin en son açıklamasında yalnızca 10 bin sözleşmeli öğretmen atayacağını duyurmuştur(ek-3). Anılan yasa hükmü genel idare esaslarının temel özelliği olan kadro karşılığı çalıştırma kuralına dayanmadığından bu durum güçlü bir olasılıktır. Dolayısıyla birçok açıdan dezavantajlı olan ders ücreti karşılığında görevlendirmeyi tercih etmeyen liyakat sahibi öğretmen adayı yerine olağan koşullarda söz konusu adaylar karşısında atanma şansı olamayan öğretmen adayı niteliği bile taşımayan kişiler öğretmenlik görevi üstlenecektir. Bunun kamu yararına ya da haklı bir nedene dayandığı iddia edilemez.

Ayrıca yasa hükümleri devletin eğitim-öğretim hizmetlerinden yararlanan yurttaşlar arasında da hizmet üretenin ders ücreti karşılığında görevlendirme-kadrolu öğretmen olmasına göre değişen hizmet alma bakımından da ayrımcılık yaratacaktır.

3) Anayasa'nın 70.maddesi yönünden:

Kamu hizmetinin insan öğesini oluşturan kamu görevine girmede eşitlik ilkesi, anayasa tarafından 70.maddede düzenlenmiştir. ?Kamu hizmetlerine girme hakkı? başlıklı bu maddede; ? Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez.? denilmektedir. Kamu görevine girme bakımından düzenlenen bu ilkenin görevde ilerlemede, görevden çıkarmada da geçerli olacağı açıktır. Dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümleri ise, ders ücreti karşılığında görevlendirilenlerin görevlerine devamını öğretmen ihtiyacının kadrolu ya da sözleşmeli öğretmenlerle kapatılamaması koşuluna bağlamıştır. Bu koşulu görevin gerektirdiği nitelikler arasında saymak olanaksızdır. Ders ücreti karşılığında görevlendirilenler bu koşul nedeniyle görevlendirildikleri süre boyunca ne denli başarılı hizmet sunmuş olsalar da görevlerine devam etme olanağı bulamayabileceklerdir. Bu nedenlerle görevden çıkarmayı görevin gerektirdiği niteliklerden başka koşullara bağlayan anılan yasa hükmü Anayasa'nın 70.maddesine açıkça aykırıdır.

4)Anayasa'nın 11.maddesi yönünden:

Yukarda belirtilen aykırılıklar anılan yasa hükümlerinin anayasanın 6., 7., 10., 70. ve 128.maddelerine aykırılığını açıkça göstermektedir. Bu nedenle anılan yasa hükmü tamamlayıcı bir ilke olan ?Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü? başlıklı anayasanın 11.maddesine de aykırılık içermektedir.

4. Yasayla düzenlenmesi gereken konuların düzenlenmemesi açıkça hukuka aykırıdır. Dava dilekçesinin önceki bölümlerinde devletin asli ve sürekli hizmetlerinden olan eğitim ve öğretim hizmetlerinde ders ücreti karşılığında görevlendirme için görevlendirilecek olanın Anayasa'nın 128.maddesi uyarınca ya ?memur olması? ya da ?diğer kamu görevlisi? statüsünde olması gerektiği, ders ücreti karşılığında görevlendirilenlerin memur sayılamayacakları, bu nedenle ?diğer kamu görevlisi? çerçevesinde düşünülebilecekleri, ancak bunun da anayasal dayanağının olmadığı belirtilmişti. Ders ücreti karşılığında görevlendirilenleri ?diğer kamu görevlisi? olarak kabul ettiğimizde, bunların göreve alma, göreve son verme, özlük hakları, aylık ve ödeneklerinin Anayasa'nın 128.maddesinin 2.bendi uyarınca yasayla düzenlenmesi zorunluluğu vardır. Oysa anılan yasa hükümlerinde ve dava konusu düzenlemede bu hususlara ilişkin bir düzenleme getirilmemiş, bunlar tümüyle yönetimin insafına bırakılmıştır. Bu, yasayla düzenlenecek konuları eksik düzenleme yoluyla belirsizliğe ve yönetimin sınırsız biçimde yetki kullanmasına terk etmektir ve açıkça hukuka aykırıdır.

5. Sonuç olarak; dava konusu düzenlemenin dayanağı olan 439 sayılı yasanın 8.maddesinin ve 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesinin Anayasa'nın 6., 7., 10.,11., 70. ve 128.maddelerine aykırılığı nedeniyle anayasaya aykırılığını iddia etme ve bu nedenle dava konusu düzenlemenin ve işlemin de yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini isteme zorunluluğu doğmuştur. Ayrıca dava konusu düzenlemenin ve işlemin anayasaya aykırılık iddiasından bağımsız olarak dava dilekçesinin 2. ve 4. maddesinde belirtilen nedenlerle de hukuka uyarlılığı bulunmamaktadır.

6. Olayımızda yürütmenin durdurulmasının koşulları vardır. Dava dilekçesinde dava konusu düzenlemenin dayanağı olan yasa hükümlerinin anayasaya aykırılığı gerekçeleri ve dayanaklarıyla açıkça ortaya konmuştur. Dilekçede belirtilenler dışındaki konumuzu ilgilendiren Anayasa Mahkemesi kararları da bu doğrultudadır. Kaldı ki dava konusu işlem ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının 9/1-a maddesi anayasaya aykırılık iddiasının ötesinde de açıkça hukuka aykırıdır. Anılan yasa hükümleri ve ardından dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı sayesinde yönetim halen yaklaşık 80 bin kişiyi ders ücreti karşılığında görevlendirmiştir. Bu düzenlemeler eğitim-öğretim hizmetlerinin niteliğini daha da düşürebilecek, çalışma güvencesinden yoksun kişilerin istihdamına yol açarak eğitim çalışanlarının çalışma barışını bozacak, kadrolu öğretmen olarak atanmak isteyen öğretmen adaylarının atanmalarını kısıtlayacak ve öğretmenlik mesleğini kariyer ve ihtisas mesleği olmaktan uzaklaştıracaktır. Hükümetin Kamu Personeli Kanun Tasarısı ile tüm kamu görevlilerini sözleşmeli statüye geçirme amacı bilinmektedir. Söz konusu düzenleme bu amacı başka gerekçelere sığınarak yaşama geçirme çabasıdır, bir denemedir. Bu nedenlerle dava konusu işlem ve düzenleme giderilmesi olanaksız ya da güç zararlara neden olacaktır. Bu bakımdan anayasaya aykırılık iddiamızın Mahkemenizce ciddiye alınması halinde anılan yasa hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından anayasa aykırılığı konusunda karar verilinceye kadar dava konusu genelgenin yürütmesinin durdurulması gerekmektedir. Aynı şekilde anayasa aykırılık iddiasının ötesinde de dava dilekçesinin 2. ve 4.maddesinde belirtildiği üzere dava konusu işlem ve düzenlemenin hukuka uyarlılığı bulunmamakta ve yukarda belirtilen giderilmesi güç ya da olanaksız zararlara yol açacaktır. Bu nedenle dava konusu olayda yürütmesinin durdurulması kararı verilebilmesinin koşulları vardır.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarda açıklanan nedenlerle;

Dava konusu işlem ve dayanağı olan 16 Aralık 2006 gün ve 26378 sayılı

Resmi Gazete'de yayımlanan 1.12.2006 gün ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim

Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin

Bakanlar Kurulu Kararının 9/1-a maddesinin iptaline,

2. Dava konusu işlem ve dayanağı olan 16 Aralık 2006 gün ve 26378 sayılı

Resmi Gazete'de yayımlanan 1.12.2006 gün ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim

Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Ba-

kanlar Kurulu Kararının 9/1-a maddesi hakkında öncelikle yürütmeyi dur-

durma kararı verilmesine,

Duruşma isteminin kabulüne,

Bitlis Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün 21.9.2007 tarih ve 2395 sayılı ek ders ücreti karşılığı görevlendirme işleminin dayanağı olan 16 Aralık 2006 gün ve 26378 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1.12.2006 gün ve 2006/1350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının 9/1-a maddesinin yasal dayanakları olan 439 sayılı yasanın 8.maddesinin ve 657 sayılı yasanın (değişik) 89.maddesinin anayasanın 6., 7., 10., 11., 70. ve 128. maddesine aykırılığına ilişkin iddiamızın ciddi görülerek Anayasa Mahkemesine yürürlüğün durdurulması istemli iptal başvurusunda bulunulmasına karar verilmesine,

Yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin davalı yönetimlere yükletilmesine,

karar verilmesini, saygılarımızla dileriz. 20.11.2007

Davacı Vekilleri

Av. Zuhal ÇOLAK Av. Utku Emre SES

Av.Mehmet Rüştü TİRYAKİ Av.Mahmut Nedim ELDEM

Av. Necmiye BAŞEL

Ekler:

Bitlis Valiliği İl Milli Eğitim Müdürlüğünün 21.9.2007 tarih ve 12395 sayılı ek ders ücreti karşılığı görevlendirme işlem yazısının fotokopisi

Öğretmen açığına ilişkin internet haberi çıktısının fotokopisi

10 bin sözleşmeli öğretmen alımına ilişkin internet haberi çıktısının fotokopisi

Onaylı vekaletname örneği

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber